Perşembe, Ekim 27, 2005

3 Gündür Sesini Duyamıyorum :(


Canım sevgilimle en son pazartesi öğleden sonra konuşabilmiştik, o günden beri de her akşam denememe rağmen bir türlü ona ulaşamıyorum. Dün akşam yine epeyi bir süre denedim ama yine sürekli meşguldü, cep telefonuna mesaj da gönderiyorum ama açamadığı için onlarda gitmiyorlar, mail gönderiyorum ama cevap gelmiyor (hala internette problem olabilir) yani kısacası üç gündür ondan hiç bir haber alamadım. Ama dün Reyhan Teyze aradı ve onunla konuştuğunu söyledi. İçim rahatladı ama tam değil tabi. Canım sevgilim iyiymiş ama salı günü aşı olmuş (tetanoz ve birkaç birşey daha), iki gün izinlilermiş. Dün konuşabiliriz diye düşünmüştüm ama olmadı, bugün konuşabiliriz umarım.
Dün akşam canım sevgilime mektup yazabildim en sonunda, epeyi bir dert etmiştim yazamadım diye ama şimdi rahatladım, bugün ablam postalayacak onu, herhalde bir iki güne kadarda eline geçer. Mektubumda artık onsuzluğa dayanamadığımdan falan bahsetmedim, günlük ne yaptığımdan ne ettiğimden bahsedip durdum. Gerçi dün buraya da yazdığım gibi gün içinde onu düşünmekten başka bir şey yapmıyorum.

Şu son bir kaç gündür Hüseyin'i bir değişik özledim, nedenini hiç bilmiyorum ama bir değişik işte. Dün Reyhan Teyze de öyle söyledi, o da bir kaç gündür çok özlediğini hissediyormuş. O da öyle deyince acaba bir sıkıntısı var da bize söylemiyor mu diye dert ettim bütün akşam. Umarım öyle bir şey yoktur ve ben boşu boşuna endişelenmişimdir, canım sevgilimin keyfi yerindedir umarım. Ben onu görmeyeli bugün tam 11 gün oldu, kimbilir daha kaç gün sonra görebileceğim. Uffff çok özledim çokkkkk...

Bugün bu kadar yazıyorum, Aşkım, sevgilim, bitanem, herşeyim, seni çok ama çok seviyorum

Çarşamba, Ekim 26, 2005

İllere Az Kaldı


Pazar günü illeri saymaya başlayacağız, Pazar günü Düzce. Umarım ondan sonrakiler de çarçabuk geçer. Hüseyin gitmeden önce yanına geri sayım yapabilmesi için 6 aylık takvimin ve 81 ilin olduğu kağıtları vermiştim, (aynılarından bende de var tabi ki). O 81 ilin olduğu kağıt için, bir o günlere kadar gelsek kolaylamış olacağız, hiç bir şey kalmamılş olacak diye düşünmüştüm ama şimdi o 81 gün (hatta bugünden düşünürsek 84 gün) nasıl geçecek diye kara kara düşünüyorum.
Dün akşam Hüseyin'i aradım ama tam telefonu düşürdüm, konuşabileceğim diye düşünüyordum ki malesef sevgilim koğuşta değilmiş ve 10 dakika sonra arayın dediler. 10 dakika sonra denediğimde ise yine her zaman ki gibi sürekli meşguldü. Uzun zamandır akşamları ona ulaşamıyorum zaten, ya nöbette oluyor ya da yarbayı eve bırakmaya gitmiş oluyor (tabi bu benim tahminim). Yine uzun zamandır (Cumartesi'den beri) sevgilimden mail alamıyorum. Önceden çoğu sabah buraya geldiğimde mail olurdu ve ben havalara uçardım ama şimdi o da olmuyor. Bugün büyük bir ihtimalle arar beni diye düşünüyorum. Onunla bu kadar az konuşabilmek gerçekten çok zor oluyor. Sim kartını aldı yanına diye sevinmiştim ama yine değişen hiç bir şey olmadı :( Çok özledim Hüseyin'i çok.

Bir gün içinde ne yaptığımı biraz yazayım da Hüseyin'i ne kadar düşündüğümü biraz anlatmış olayım; Sabah kalkıyorum, uyanır uyanmaz Hüseyin'in resmine bakıp iç çekiyorum, sonra işe gelmek üzere bütün yol boyunca Hüseyin'i düşünüyorum, işe geldiğimde yine Hüseyin'in resmine bakıyorum uzun süre, bloga yazı yazarken Hüseyin'i düşünüyorum, ona mektup yazarken onu düşünüyorum, ablama gönderdiğim her mailde Hüseyin'den bahsediyorum (ki günde epeyi bir mailleşiyoruz), iştekilerle muhabbet ederken sürekli Hüseyin'den bahsediyorum, dönüş yolunda yine Hüseyin dışında hiç birşey düşünmüyorum, eve gelince annemlere sürekli Hüseyin'den bahsedip kafalarını şişirdikten sonra yine Hüseyin'i düşünerek uyuyorum. Yani kısacası, abartmıyorum tüm günüm Hüseyin'i düşünmekle geçiriyorum.

Aşkım seni cidden çok ama çok özledim ve inanamayacağın kadar çok seviyorum...

Not: Umarım her zaman resimdeki gibi eğleniyorsundur bitanem

Salı, Ekim 25, 2005

Son 85 Gün


İki saattir uğraştığım ve sonuna geldiğim buradaki yazım bir anda bilgisayarımın kendini kapamasıyla gittiği için çok sinirlendim ve tekrar aynı şeyleri yazabilirmiyim bilmiyorum ama deneyeceğim. Bugün Aşkımın askerliğinin 86. günü ama daha tam olarak yarılamış sayılmıyoruz çünkü geçenlerde de yazdığım gibi gittiği günden itibaren saydığım zaman yarıyı geçmemize daha tam 6 gün var. Annem yarıyı geçtikten sonra günlerin çok daha çabuk geçeceğini söylüyor, umarım beni kandırmıyordur ve gerçekten de yarıdan sonra kolay geçer günler.
Dün Hüseyin'in resimlerini aldığımdan beri her 5 dakika da bir resimlere bakıp bakıp duruyorum, hepsi birbirinden güzeller. Evde yatağımın baş ucundaki masada bir sürü resmi var, her gece yatmadan resimlere bakıp yatıyorum ve sabah yine o resimlerle uyanıyorum, böylece gözümü ilk açtığımda Hüseyin'i görmüş oluyorum ki bu çok güzel oluyor. Bir de eve gittiğimde aşkıma mektup yazabilsem çok daha güzel olacak, her gün buraya yazıyorum ve mail atıyorum diye akşama yazacak, anlatacak bir şey kalmıyor diye düşünüyorum ama onu ne kadar sevdiğimi, özlediğimi yazsam zaten sayfalar sürer. Gerçi onu ne kadar sevdiğimi 3 aydır buraya yazmaya çalışıyorum ama başarılı olamıyorum çünkü aşkımı kelimelerle ifade edilemeyecek kadar çok seviyorum.

Dün beni iş yerinden aradı, sesi çok iyi geliyordu. Daha doğrusu günlerdir Telsim'den konuştuğumuz için sesini ben iyi duyamıyordum ve dün normal hattan konuşunca birden çok iyi geldi sesi. Sesini duyar duymaz verdiğim tepki iş yerindekilerin epeyi bir alay konusu oldu, onun sesini her duyduğumda o tarz ses efektleri çıkarıyorum aslında ama dünkü epeyi bir dikkat çekti anlaşılan. Onu o kadar özledim ki yine dayanamayacak boyuta geldim galiba. Yine bir hafta sonu gidebilsem keşke yanına ama bu aralar bu olasılık çok zor görünüyor :(
Şu anda sevgilimin yanında olmak için, ona sarılabilmek için herşeyimi verirdim.
Aşkım seni çok ama çok seviyorum, sen benim herşeyimsin

Not: Resimde acayip yakışıklı çıkmış benim sevgilim, bu en sevdiklerimden

Pazartesi, Ekim 24, 2005

Canım Sevgilimin Yeni Resimleri


Öncelikle Cuma günü buraya bir şey yazamdığım için bütün hafta sonu kendimi çok kötü hissettim, ne kadar işim olursa olsun iki satır da olsa bir şeyler yazmalıydım diye düşündüm. Perşembe akşamı Hüseyin cepten aradı ve konuşabildik ama şu Telsim hatları çok kötü olduğu için sesini doğru dürüst duyamadım, Cuma ve Cumartesi günleri hiç konuşamadık. Cumartesi akşamı bütün akşam ona ulaşmaya çalıştım ama bir türlü olmadı, ilk önce nöbette olduğunu söylediler, bir saat sonra gelir dediler. 1 saat sonra aradım, o zaman da teknik müdürlükte orayı arayın dediler, ben de öyle yaptım ama bu sefer de telefonu açan kimse olmadı. Neyse ki pazar günü konuşabildik, Pazar günü canım sevgilim çarşı iznine çıkmış, sesi epeyi iyi geliyordu. Telefonda bana resim gönderdiğini söyledi, bende o öyle söylediğinden beri sürekli resimlerin hayalini kurdum durdum. Sabah işe gelir gelmez çarçabuk bilgisayarımı açtım ve Hüseyin'imin resimlerini gördüm, hepsi birbirinden güzel 5 resim. Özellikle bir tanesi beni çok kötü yaptı çünkü resimde kollarını iki yana açmış sanki tam benim ona sarılmamı bekler gibi. Sabahtan beri resmin içine girmek ve ona sarılmak istiyorum. Bu arada yanlış anlamadıysam Hüseyin çavuş olmuş çünkü bütün Cumartesiyi kolluk atarak geçirmiş. Nöbet tutmaktan iyi zannedersem ama yine de o iş de zor galiba. Çünkü mailinde çok yorulduğundan ve çok bağırdığından bahsetmiş :( Gerçi resimlerde çok eğleniyor gibi gözüküyor ve keyfi yerindeymiş gibi geldi bana. Umarım gerçekten resimde göründüğü gibidir. Bayramda yanına gitme konusuna gelince malesef olmayacak, çünkü yine telefonda yanlış duymadıysam bayramda babası ve Ali yanına gideceklermiş. Bayramdan sonra da annesi ve büyükbabası gidecek, yani benim onu görebilmeme daha epeyi bir süre var. Şimdiden kendimi onu uzun süre göremeyeceğime alıştırmaya çalışıyorum, sonra olurda beklediğimden daha kısa zaman sonra gidebilirsem yanına çok daha fazla mutlu olurum. Bugünlük bu kadar yazıyorum, Aşkım seni çok ama çok fazla seviyorum. Not: Resim yanlış anlamadıysam cumartesi gününden

Perşembe, Ekim 20, 2005

Şafak 90


Dün inanılamayacak kadar büyük bir salaklık yaptım, akşam eve geldim ama iftara geç kaldığım için çantamı bir köşeye fırlattım ve fırlatış o fırlatış. İftardan sonra da sırtımın ağrısıyla yattım ve bir daha da kalkamadım, hatta Hüseyin'imi aramak için bile ayağa kalkamadım (yani o kadar kötüydüm). Saat 11 de yatağıma geçmek için kaltığımda telefonuma bakabildim ve ne göreyim Hüseyin aramış beni :( Telefonumun sesi iş yerinde kapalı olduğu için haftasonları hariç sesini açmadığım için aradığını duyamadım tabiki. Cevapsızı görünce nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm anlatamam ve kırk saat salaklığıma kızdım. Halbuki daha dün cebini neden hiç açamadığından bahsediyordum. Bundan sonra telefonumu heryere yanıma alacağım. Aşkım birde mesaj atmıştı, 69 gün üstüne ondan mesaj almak o kadar güzeldi ki anlatamam. Şimdi düşündüm benim listemde gideli 81 gün olarak gözüküyor ama aslında gideli 69 gün oldu çünkü ben o 81'i askerliği başladığı günden itibaren sayıyorum halbuki Hüseyin 1 Ağustosta askerdi ama 12 Ağustosta teslim oldu. 81'e göre düşünürsek neredeyse yarıladık diye düşünüyordum ama şimdi yarılamaya epeyi bir gün var. Benim listemde Hüseyin toplam 171 gün asker, halbuki 12 günü saymam gerekiyor, yani 159 gün onun burada olmayacağı gün sayısı. Kısacası yarılayabilmemiz için daha 10-11 günün geçmesi gerekiyor. Neyse şimdi bunları sayıp kendimi üzmemem gerekiyor. Bari şu illeri geri geri saymaya başlasak da kendimi biraz daha iyi hissetsem. Birde Adana olsa çok güzel olacak :) Aşkım, sevgilim, canımın içi, bitanem seni çok özledim ben ya. Keşke bir yolu olsa da bayramda yanında olabilsem, şimdiden bunun hayalini kurmamalıyım ama kendime engel olamıyorum. Büyük ihtimalle ya size izin vermeyecekler ya da annen ve büyükbaban gelecek yanına. Ama bir daha ki gidişimde 5 hafta gibi uzun bir ara olmaz umarım, çünkü 5 hafta dayanılmaz oluyor. Şimdilik bu kadar yazıyorum, Aşkım'ı çok ama çok seviyorum... Not: Resimde annesi ve babasıyla (gerçi artık herkes tanıyordur ama yine de yazayım dedim)

Çarşamba, Ekim 19, 2005

Şafak 91


Bu sabah işe gelir gelmez, sevgilimden mail geldiği için güne daha bir mutlu başladım. Şeker sevgilim doğru düzgün uyuyamıyormuş, o yüzden epeyi bir üzüldüm. Bir günde toplam bir kaç saat uyuyor gibi birşey. Hep nöbet hep nöbet, çok sıkıldım şu nöbetlerden. Çavuş diplomaları gelmiş ama 1 Kasım'da vereceklermiş, yani daha 11 gün var bu şekilde nöbetlerin bitmesine. Bir de ne gereği varsa akşam dersleri olacakmış, hemde 7.30 - 8.30 arası :( tam benim onu aradığım saatler arasına ders koymaları çok insafsızca olmuş. Gündüz yapsalar olmuyor sanki, insanların tam telefonla görüşecekleri saatlere bilerek ders koyuyorlar. Neyse napayım bende 8.30 -9.00 arasında arama çalışmaları yaparım. Gerçi 2 saatte zor ulaşabildiğim telefona yarım saatte çok daha zor ama napalım. Hem belki Hüseyin telefonunu açar da rahatça cebinden konuşabiliriz, bu sefer sim kartını yanına aldı ama telefon bir arkadaşının var. 3 gündür hiç açacak fırsatı olmadı herhalde :(
Bu arada en son pazartesi öğlen konuşabilmiştik yani 2 günü dolduktan sonra ben yine sesini duyamadığım için kendimi kötü hissetmeye başlayacağım, umarım bugün konuşabiliriz. Ben akşam yarım saat deneyeceğim ama umarım Hüseyin'in uyumadığı bir anı yakalayabilirim. Çünkü dersten sonra 11.30 a kadar uyuyacağını yazmış, sonra da 12-2 arası nöbeti var, o kadar az uyuyabiliyor ki ben o uyuduğu saatte arayıpta onu uyandırmak hiç istemiyorum. Nöbetleri bir bitse de hem o hem de ben rahat etsek, şimdi bana ne oluyor derseniz. O orada uykusuz kalınca, yorulunca benim içim acıyor.

Bugün buraya çok yazamayacağım çünkü kıpırdadıkça sırtım çok ağrıyor. Ağrılarım tekrar başladı, Hüseyin'in yanındayken hiç bir şeyim yoktu, sanki tamamen geçmiş gibiydi. Buraya gelir gelmez yine başladılar, içim acıyor derken abartmamıştım gerçekten içim acıyor.

Aşkım seni çok ama çok seviyorum bitanem, umarım bundan sonra daha güzel uyuyabilirsin ve hiç sıkıntı çekmezsin.
Not: Resimler aynı gibi gelebilir ama değiller, törenden epeyi bir resim var birbirine benzeyen. Bu da onlardan biri

Salı, Ekim 18, 2005

Şafak 92


Bugün sabah yine bir hevesle maillerime baktım ama sevgilimden mail gelmemişti, bende hemen webmessenger'a girdim ama sevgilim orada da yoktu. Bugün herhalde canımın başka işleri var ve internete girmedi. Bu arada Hüseyin teknik müdürlükte çalışmasının dışında bir de yarbayın muhafızı olmuş, yarbay iyiymiş, umarım canım sevgilime iyiliği dokunur.
Dün mail gönderdiğinde akşam 8 -10 arasında nöbeti olduğunu söylemişti o yüzden akşam konuşamadık. Bu akşam da büyük bir ihtimalle konuşamayacağız çünkü benim onu arayacağım saatlerde banyo da olacakmış. O beni arayabildiği zaman arayacak, dün konuştuğumuz için bir iki gün sabredebilirim konuşmadan. Ama konuşamama süremiz 2 günü geçtikten sonra bir garip oluyorum, sinirli oluyorum, etrafımdakilere tarumar estiriyorum kısacası sesini duymadan yapamıyorum.

Nöbetleri de bir bitse içim daha rahat edecek, çapraz nöbetmidir nedir bu tuttukları, yani tüfek omzunda (çapraz tutuluyor galiba) dışarda tutulan nöbetlerden, bir hafta sonra çavuş olacakmış galiba (tam zamanı belli değil), çavuş olduğu zaman kolluk atma (salladım ismi ama buna benzer bir şeydi) yapacakmış yani nöbete gideni nöbet yerine götürmek oluyormuş bu. Sonra bir de koğuş nöbetleri oluyormuş ki sıcakta nöbet o kadar da zor olmayacak. Kısacası bir çavuş olsa da zor işlerden kurtulsa, Gelibolu epeyi soğuk bir yer, ben gittiğimde de çok soğuktu, iki saat o soğukta hareketsiz beklediğimi düşünemiyorum ben.
Allah sevgilime kolaylık versin, tabi diğer askerlere de.
İstanbul'a gelirken bir asker eşiyle tanışmıştım ya, onun eşi sürekli cezalar alıyormuş, hapse falan giriyormuş. Ben hapse girince ne oluyor diye merak etmiştim, öğrendim ve çok ilginç geldi. Hapse girince bir odada olunuyormuş ve başında biri sürekli bekliyormuş, cezalının yaptığı tek şey kıpırdaman oturmak, kafası biraz aşağı düşse hemen kaldırtılıyormuş, bir de yemek veriyorlarmış. Sanki gerçek hapis gibi ve sanki insanları zindana atıyorlar. Konuşmak falan da yok, iş falan da yaptırmıyorlarmış, sıkıntıdan patlatmaya çalışıyorlar insanları galiba, resmen işkence çektiriyorlar, psikolojik olarak çökertmeye çalışıyorlar. Çok ekstra bir şey olmadığı sürece kısa dönemleri hapse göndermezlermiş, zaten benim sevgilim ekstra bir şey de yapmaz ama yine de hafazallah. Denetleme zamanı tipi iyi olmayanları, düzgün koşamayanları hiç bir şey yapmadıkları halde hapse göndermişler, sırf ortalarda görünmesinler, yanlışlık olmasın diye. Askerlik gerçekten çok ama çok salakça bir şey değil de ne.
Bugün askerlikle ilgili öğrendiğim yeni şeyleri buraya yazmak istedim, değişik şeyler öğrenirsem yine yazarım. Gerçi askerlik başlı başına değişik bir şey, yaz yaz bitmez.
Birazdan canım sevgilime mail yazarım, şimdilik buraya bu kadar yazıyorum. Aşkım, canım, sevdiğim, sevgilim, minik kuşum seni çok ama çok seviyorum ve biliyorum daha çok erken özlemek için ama seni çok özledim çok...
Not: Bu resmi çok seviyorum çünkü aşkım çok güzel yürüyor, acayip karizmatik görünüyor. Diğer askerlerin hiç biri beceremezken, en kusursuz benim sevgilim yürüyor :)

Pazartesi, Ekim 17, 2005

7,5 Saat Hiç Yetmedi


Pazar günü sevgilimin yanındaydım :) ama 7,5 saat nasıl geçti hiç bir şey anladım. Bu çok büyük bir haksızlık, Hüseyin yanımda yokken saatler hiç geçmiyor ama onunlayken saatler sanki saat değil de dakikaymış gibi ilerliyor. Cumartesi günü bütün gün ayağımın üstüne zor bastım, hatta ablam gitmemem konusunda epeyi bir ısrar etti ama ben Gelibolu'ya gidince geçecek dedim ve gerçekten de öyle oldu, otobüsten indiğim andan itibaren hiç bir ağrım kalmamıştı. Sırtımın tutulmasından sonra her yerim dönem dönem ağrıyor, o gün de sıra sol ayağımdaydı, tüm gün topallaya topallaya yürüdüm. Neyse asıl konu, 23.45 deki otobüsüme (Radar) binmek üzere Harem'e gittim, adamlar otobüsün 23.00 de kalktığını söylediler. Ben tabi ki deliye döndüm çünkü Cumadan yer ayrıtmışım, Cumartesi öğlen biletimi almışım ve 23.00 de Kadıköy'den servisi olduğunu, 23.45 de Harem'den kalkacağını söyledikleri otobüsü nasıl oluyor da 23.00 de Harem'den kaldırıyorlar hiç anlamadım. Bir de biletli birini nasıl bırakırlar diye çok sinirlendim. Neyse ki yanda Çanakkale Truva vardı ve Radar'daki adam hemen beni oraya götürdü ve bana bilet aldı, bilet şansıma son biletti. Otobüs 24.00 de kalktı, rahat bir yolculuk yapabildim ama orada bilet olmasaydı herhalde Radar turizmi ayağa kaldırırdım. Radar'ın tek bir iyi yanı vardı, pazar sabah 6-6.30 gibi Gelibolu'da olacaktı, böylece bende az yanlız kalacaktım ama Truva da bu olmadı, otobüs 5 de Gelibolu da oldu, ben Hüseyin çıkana kadar otogardaki büfede bekledim. Hüseyin'le buluştuktan sonrası tam bir rüya zaten, herşey çok güzeldi. Onu o kadar çok özlemişim ki anlatamam. İlk gördüğüm an hiç gözümün önünden gitmiyor, sürekli o anı düşünüp durup durup gülüyorum. O an o kadar yakışıklı, o kadar sevimli, o kadar tatlı, o kadar mükemmeldi ki anlatamam (zaten bu kısmı ona mailde de yazdım). Gerçi benim sevgilim her zaman kusursuz ama o an bir başka güzel geldi bana. Süper geçen 7.5 saatin sonunda Hüseyin beni otogara bıraktı ve malesef ondan ayrılmak zorunda kaldım. Eve dönmeyi hiç istemedim, yanından ayrılıp, onu orda bırakmak gerçekten çok zor oluyor. İnsanın içinden bir şeyler akıp gidiyor. Bir de ayrılırken benim için endişelendiği için suratında değişik bir ifade de vardı, o şekilde bırakmak hiç mi hiç istemedim. Benim için endişelendi çünkü tam beni otobüse bindirirken otobüsün Harem'e gitmeyeceğini öğrendik. Gelibolu'ya giden tüm otobüs şirketleri bir garip galiba, veya hepsi beni buluyor. Hüseyin'de o saatte Esenler'den eve nasıl gideceğim diye epeyi bir endişelendi. Baktım gidemiyorum kuzenimi ararım dedim ama yine de pek tatmin olmadı bu fikirden. Neyseki otobüste bir bayan daha varmış karşıya geçecek de beraber geldik, hemde o da benim gibi asker yolu bekleyen biri hatta Hüseyin'in olduğu yerden. Yol boyunca sohbet ede ede geldik, Üsküdar'a kadar beraberdik. Çokta kolay oldu, Esenler'den servisle Beşiktaş'a oradan da motorla Üsküdar'a, Üsküdar'dan da taksiye bindim ve 23.15 gibi de evdeydim. Aşkım canım sevgilim boşuna beni merak etmiş oldu. Sabah işe gelince hemen Hüseyin'e rahat geldiğime dair mail yazdım, sonra da az önce aradı ve güzel sesini duyabildim. Ben canım sevgilimi şimdiden özledim, ne olacak benim bu halim hiç bilmiyorum.
Not: Resim o askere gitmeden önceki son geceden
Aşkım, bitanem, canım içi ben seni çok seviyorum yaaaa....

Cuma, Ekim 14, 2005

Son 48 Saat


Bu sefer gerçekten gidebiliyorum galiba ve Hüseyin'e kavuşmama 48 saat kadar bir zaman kaldı, bu 48 saat boyunca kalbim bu şekil atmaya devam ederse, onu gördüğümde durabilir diye düşünüyorum. Yine geçen sefer ki gibi Cumartesi akşam en son otobüse binerim, sabah erkenden orada olurum ve onun çıkmasını beklerim. Yanlış bilmiyorsam ve bir değişiklik yapmazlarsa Hüseyin 9'da çıkabilecek, akşamüstü 5'e kadar da beraber olabileceğiz. Toplam 8 saat, az ama hiç yoktan iyidir. Umarım o 8 saat hiç bitmez, dakikalar geri geri gider (biraz saçma bir hayal oldu).
Dün akşam tabi ki yine sevgilime ulaşmayı denedim ama bu sefer santraldeki er, denetlemenin bugün son olduğunu ve o yüzden heryerde albayların olduğunu, telefon görüşmelerinin yasak olduğunu söyledi. Allah'tan ilk aramamda düşürdüm, kırk saat didindikten sonra bu cevabı alsaydım çok üzülürdüm.
Sabah işe gelir gelmez, ilk işim olan maillerime bakıyordum ki ne göreyim canım sevgilim bana yine mail göndermiş. Rüyasında beni görmüş :) Maili yine tahmin edileceği üzere sürekli okuyup okuyup duruyorum. Bana gönderdiği maillerde hiç kötü bir şeyden bahsetmiyor, sadece mektubunda orada çok kötü insanların olduğundan falan bahsetmişti. Demin Faruk abiden mail aldım, dün akşam msn de konuşmuşlar, ona sürgünde olduğundan, kötü olduğundan bahsetmiş :( Faruk abi de abarttığını düşünüyor ama benim sevgilim böyle bir konuda abartmaz. Demek ki gerçekten kötü durumda ki öyle söylüyor :( Çok üzülüyorum çok. Şu 96 gün geçse de bitse bu işkence artık...

Aşkım bugün işim var biraz o yüzden az yazabiliyorum, zaten 2 gün sonra yanında olacağım.Seni çok ama çok seviyorum...
Not: Resimde aşkımın yanındakiler, yeğenim Koray ve abim Özgür

Perşembe, Ekim 13, 2005

Dün Konuşabildik :)


Dün canım sevgilim aradı beni, nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. Zaten telefonu kapar kapamaz sevinçten ağladım. Denetlemeleri olduğu için çok yoğunmuş ve dün spor denetlemesinde çok koşturmuşlar sevgilimi, o yüzden sesi çok yorgun geliyordu , bir de sürekli öksürdü, Allah'tan bugün denetlemeleri bitiyorda kurtulacak bu işkenceden. Pazar günü çok büyük bir ihtimalle gidebileceğim yanına, o yüzden çok mutluyum, bir kesinleşse daha da mutlu olurum ama bu sefer izin falan vermezlerse de gideceğim, kapıda dikilip dururum sevgilimi bana gösterene kadar. Dün akşamdan beri yine onu görünce ne yapacağımı, ağlamamak için kendimi nasıl tutacağımı düşünüp düşünüp duruyorum. Yemin töreni zamanı 3 gün görebilmiştim onu ama yine de yetmemişti, şimdi herhalde hiç mi hiç yetmeyecek.
Dün Hüseyin'le telefonda konuştuktan sonra mutlu mutlu eve gittim ve annem de epeyi bir gülerek karşıladı beni. Ben de halime gülüyor diye düşündüm ilk, (kendi kendine gülen bir tip komik olsa gerek) meğersem annemin bana bir müjdesi varmış, ona gülüyormuş. Hüseyin'den mektup gelmiş :), telefonda konuştuğumuzda Hüseyin söylemişti mektup yazdığını ama hiç o gün geleceğini düşünmemiştim. Mektup tabiki çok güzel, en az 50 kere okumuşumdur. Mektubu öpüp kokladım diye evdekiler benimle dalga geçtiler ama canımın içinin elinin değdiği mektubu nasıl öpmem ki. Ah bir pazar günü olsa da yanında olabilsem...
Bir de dün ben sevgilime mail atmıştım, belki okuyabilir diye, bu sabah işe geldim, maillerime bir baktım, Hüseyin'den mail :) Konuşamadığımız 4-5 günün üstüne bunların hepsi ilaç gibi geldi. Sabahtan beri maile bakıp bakıp duruyorum, iş yerindekilerde yakında dalga geçmeye başlayacaklar benimle.
Mektubunda Hüseyin oradaki herkesin kötü olduğundan bahsetmiş ve canının çok sıkkın olduğundan, o orada bu kadar sıkıntı çekerken elimden hiç bir şey gelmemesi beni gerçekten çok üzüyor. Keşke elimden bir şey gelse... Umarım bundan sonra daha az sıkıntı çeker ve şu 97 gün göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
Aşkım seni çok özledim ve seni herşeyden çok seviyorum...

Çarşamba, Ekim 12, 2005

Artık Dayanamıyorum


Dün yine 1 saat telefonu düşürmeye çalıştım, hatta bir tek ben değil ablam (Tülin) da epeyi bir uğraştı ama ne yazık ki yine Hüseyin'e ulaşamadım. Bir telefonun o kadar saat meşgul olmasına imkan yok, kesin telefonu açık bırakıyorlar diye düşünüyorum, şimdi denetim var diye mi görüştürmüyorlar nedir anlamadım. Hüseyin'le en son Cuma konuşabilmiştim, yani tam 5 gündür sesini duyamıyorum sevgilimin. Bugün büyük bir ihtimalle Reyhan Teyze'yi ararım, en son konuştuğumuzda üsteğmeni aramayı planlıyordu çünkü rüyasında sıkıntılı görmüştü Hüseyin'i. Umarım bir haber alabilmiştir yoksa bugün atlayacağım otobüse ve gideceğim yanına. Beni görüştüreceklerini bilsem hiç durmazdım herhalde ama görüştürmezler. Resmen hapis gibi, ne istediğim zaman görebiliyorum ne de sesini duyabiliyorum, hapishane de bile koşullar daha iyidir diye düşünmeye başladım artık. Hüseyin'in askerliği Gelibolu'ya çıktığında çok sevinmiştim, rahat olacak, istediğim zaman giderim diye düşünmüştüm. Acemiliği zamanında onu arayabileceğim bir numara yoktu ve ancak 2 günde bir konuşabiliyorduk, olsun diyordum normal yerine bir geçsin istediğim zaman arayabileceğim ve sık sık konuşabileceğiz ama görüldüğü üzere yine yanılmışım. Tam hatırlamıyorum ama zannedersem 5 gün konuşamadığımız hiç olmamıştı, acemilikteyken bile 3-4 gündü en fazla. Bu duruma daha fazla ne kadar dayanabilirim bilmiyorum ama etrafımda ki insanlara da zarar vermeye başladım artık. Evde tarumar estirir haldeyim, herşeye ters cevap veriyorum, hep sinirliyim. Bu hafta sonu aşkımın yanına gitmeyi herşeyden çok istiyorum. Onsuz herşey anlamsız, herşey sıkıcı... Biraz daha yazarsam ağlarım diye düşünüyorum, zaten patlamaya hazır bomba gibiyim. Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, Aşkım seni çok özledim, çoookkk SEVİYORUM ve artık sensizliğe dayanamıyorum...
Not: Resim Hüseyin askere gitmeden önce (Günkut Abinin Shaft'a çıktığı bir geceden)

Salı, Ekim 11, 2005

Son 99 Gün



Artık iki haneli rakamlara geçtik çok mutluyum bu açıdan, ama Hüseyin'e 3 gündür ulaşamadığım için çok mutsuzum :(. Dün tam bir saat telefonun düşmesini bekledikten sonra, tam sevinmiştim ki bu sefer de koğuşun telefonu yine açık kalmış. Bilerek mi açık bırakıyorlar bilmiyorum ama artık cidden sinirlenmeye başlıyorum. Dün kolordu teftişi vardı, cuma da ordu teftişi olacak, belki o yüzden telefonla konuşturmuyorlardır diye düşünüyorum. Dün rüyamda Hüseyin'i gördüm ama hiç de iyi değildi. Kaç gündür konuşamadım diye sıkılıyorum diye kötü rüya gördüğümü düşünüyorum, umarım gerçekten kötü değildir. Bir sesini duyabilsem rahatlayacağım ama duyamıyorum malesef. Rüyamın tek iyi bir yanı vardı yanındaydım ve bu kısım gerçekten de çok güzeldi. Artık onun yanında olmanın hayalini kurmaktan başka hiç bir şey yapamıyorum, onu tam bir ay önce bu gün görmüştüm. Ayın 11 inde 16.45 civarında ayrılmıştık, keşke bir ay öncesindeki gibi bugünde onun yanında olabilseydim. Bu bizim ayrı kaldığımız en uzun süre, yemin töreni zamanında bile 4 hafta olmuştu, eğer bu hafta sonu gidebilirsem tam 5 hafta üstüne görmüş olacağım. Arada bir düşünüyorum da bunları hesaplamaktan, düşünmekten kafayı yemiş olabilir miyim diye... Bu aralar işlerim çok yoğun olduğu için buraya uzun uzun yazamıyorum ama işlerim biter bitmez yine uzun yazacağım. Aşkım umarım bugün konuşabiliriz, aksi taktirde sen gelene kadar ben burda gerçekten delireceğim. Bir yandan geldikten sonra nişanlanacağımızı ve güzel bir adım atacağımızı düşünüp kendimi mutlu etmeye çalışıyorum ama bir yandan da senin yokluğuna dayanamıyorum. Bir de günlerdir iyi olup olmadığını bile bilmiyorum, bu da beni meraktan çıldırtıyor. Bugünlük bu kadar yazıyorum, umarım yarın buraya Hüseyin'le telefonda konuştuğumuza dair bir şeyler yazabilirim.
Aşkım seni çok ama çok özledim ve tabi ki çok seviyorum...
Not: Resimdekiler Reyhan Teyzenin halasının kızı Servet Teyze ve eşi

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Son 100 Gün


Bugün önemli bir gün çünkü sadece 100 gün sonra Hüseyin yanımda olabilecek. Cuma günü işe yine gelemediğimden dolayı bloga bir şeyler yazamadım. Perşembe gününden bilindiği üzere her yerim tutulmuştu ve o gün işten erken çıkmak zorunda kaldım, zaten ertesi günü de yatakta kıpırdayamaz bir halde geçirdim. Hatta cumartesi de aynı şekildeydim ki, Reyhan teyze aradı ve Hüseyin de böyle tutulduğu zamanlarda ona sirke aspirin ve kolonya üçlemesinden oluşan çok kötü kokulu bir karışım yaparmış ve geçermiş. O iksiri annem sadece ateşli olunduğunda geçerli diye biliyormuş ama değilmiş çünkü Cumartesi o kötü kokulu sıvıyı sürdükten sonra, uyudum ve uyandığımda banyo yaptıktan sonra bütün ağrılarım geçmişti. Sıcak suda iyi geldi ama günlerdir geçmeyen ağrılarım bir anda geçti. Aşkımı iyileştiren şey beni de iyileştirdi, bu konuyu buraya bu kadar yazmamın sebebi de buydu zaten.
Geçen hafta iş yerinde pek bulunamadığım için epeyi bir işlerim birikmiş ve sabahtan beri hiç durmadan bir şeyler yapıyorum, o yüzden buraya o kadar uzun yazamayacağım.

Hüseyin'le en son cuma akşamı konuşabildik ve o yüzden benim sinirlerim yine bozuk çünkü aşkımı çok özledim. İki gündür arıyorum tabiki ama bir türlü ulaşamıyorum ona, ya koğuşun telefonu açık kalmış oluyor, ya Hüseyin yemekte oluyor, ya telefonlar kırk saat meşgul oluyor. Keşke yanına cep telefonunu alsaydı da, ona ulaşmak bu kadar zor olmasaydı.
Bu arada günlerdir sevgilime mektup da yazamıyorum, ağrı sızı derken sürekli yatmaktan sevgilime iki satır mektup bile yazamaz oldum, çok ayıp bana.

Aşkım seni çok ama çok özledim ve çok ama çok SEVİYORUM...

Perşembe, Ekim 06, 2005

Canımın İçini Çok Özledim


Bugün her yerim ağrıdığı için az yazabileceğim buraya. Her yerim ağrıyor çünkü iş yerinde arka çaprazımda duran cam açıktı ve ben bir ara hissetmiştim soğuk olduğunu ama bu şekilde tutulacağımı bilseydim kalkar kapardım. Dün gece neredeyse hiç uyuyamadım, şimdi de ağrı kesicilerle ayaktayım. Neyse buraya kırk saat ne kadar kötü olduğumu anlatmayacağım tabi ki, dün öğlen Hüseyin aradı ve epeyi uzun sayılabilecek bir konuşma yapabildik. Sesi yine bana pek iyi gelmedi, zannedersem çok yoruyorlar sevgilimi :( Neyse ki bu akşam nöbeti yok da ben de onu arayabileceğim. Dünkü konuşmamızda 10 gün sonra yanına gideceğimden de konuştuk, o ilk yine beni düşünüp yorulmamı istemediğini söyledi ama ben inatla yorulmayacağımı söyledikten sonra yine planlar kurmaya başladık. Bir asker arkadaşının da kız arkadaşı gelmeyi düşünüyormuş ve Kadıköy'de oturuyormuş, onunla gelirsin dedi. Ben aslında kimseye bağlı kalmak istemiyorum, bir de tanımadığım biri ama olsun artık tanışırım napıyım. Gerçi Hüseyin'e ben yanlız da gelirim problem olmaz, nasılsa günübirlik dedim. Bir o gün gelsin de düşünürüz nasıl gideceğimi. Umarım bu sefer bir aksilik olmaz da gidebilirim.
Başta da dediğim gibi bugün az yazabileceğim ama şunu yazayım hemen, Aşkım Seni çok ama çok fazla ÖZLEDİM ve ÇOKKKKK SEVİYORUM...
Not: Resim Restaurant İlhan'da çekildi

Çarşamba, Ekim 05, 2005

105 Gün


Aşkıma kavuşmama sadece 105 gün kaldı, şöyle iki hanelilere başlamamıza hiç bir şey kalmadı yani. Dün akşam nöbette olacağını söylediği için aramadım ve bu akşam da aramayacağım ama sesini duymayı çok istiyorum. Hatta dün akşam bir ara arasam mı acaba diye çok düşündüm, belki oradadır, iki saniyede olsa sesini duyarım dedim ama sonra vazgeçtim. Nöbet saatleri 2 saat oluyormuş, bu gece ki nöbeti yanlış bilmiyorsam 2-4 arası. Ayın 9'unda olan teftiş de galiba 9'unda olmayacak da, 10'unda (Pazartesi) kolordu denetimi, 14'ünde (yani Cuma) ordu denetimi var diye anladım. O hafta sonu da yanına gitmeyi umud ediyorum ama Hüseyin oruçlu olacağımızdan dolayı gelme istersen dedi ama sonra sesimin gittiğini anlayınca, tamam gelirsin ama zor olacak senin için dedi, benim için onu görmemek zor oluyor, hiç yemek yemesem de olur...
Geçen gün konuştuğumuzda Hüseyin bana bizim nişan planımızı babasına söylediğini söyledi, iyi pek güzel olmuş tabi ama daha benim babam gelmediği için ve telefonda da söylemek istemediğim için ben daha babama söylemedim. Gerçi bir şey farketmez, nasıl olsa biliyor ve yok ben seni evlendirmeyeceğim diyecek hali yok ya. Biz şimdi bu nişan hayallerini kuruyoruz ama evlenmemize daha epeyi var gibi görünüyor, daha hiç bir şeyimiz yok ve nasıl olacağı konusunda epeyi bi endişelerim var. Biz bu gidişle bir kaç yıl nişanlı kalırız :(

Bu arada dün ablam (Pelin) benim buraya yazdıklarımla dalga geçti, yok efendim kimseye gülmemeliymiş de, başkasına gülmüş çok komik şeyler yazıyor diye sonra kendi kardeşi yapıyormuş böyle saçma sapan aşk meşk dolu sitelerde falanda filan. Kırk saat dalga geçti, bende kızdım tabi, çünkü o benzettiği yazılarla benim yazılarımın uzaktan yakından alakası yok. Ben o söylediklerini ablamın kıskançlığına veriyorum, bundan bir süre öncede bebeğin sitesine hergün yazmadığımı ama bu bloguma hergün yazdığımı söylemişti. Kesin kıskanıyor, onu bebeğinin bloguyla daha az ilgileniyorum diye düşünüyor galiba ama ona da hergün yazamam ki. Neyse kim ne derse desin ben ne hissediyorsam onu yazacağım, kimseye de burayı zorla okutmuyorum.

Ablama komik gelse de yine yazacağım yine yazacağım, AŞKIM SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM...
Neyse bugünlük bu kadar yazıyorum, ama şunu söylemeden edemeyeceğim, Hüseyin seni çok özledim ben yaaaa :(
Not: Resmimizi belli olduğu üzere yine ben çektim, ikimizde bir garip çıkmışız ama olsun yine de aşkım hep şeker

Salı, Ekim 04, 2005

Gidemedim :(


Buraya hafta sonu Hüseyin'i gördüm, Gelibolu'ya gidebildim tarzında kelimeler yazmayı çok isterdim ama malesef bunları yazamıyorum çünkü gidemedim. Cuma akşamı 19.30'da Hüseyin'i aradım ama o esnada nöbette olduğu için konuşamadık. Nöbeti bittikten sonra arar diye düşünmüştüm ama aramadı, aramayınca bende izin vermediklerini düşündüm ve çok çok üzüldüm ama yine de belki pazar izin verirler ve ben cumartesi gece otobüse biner giderim diye düşündüm. Amaaaa, cuma gecesi boğazımın hafif ağırmasını kaile almadan uyudum, uyumak ne mümkün her yutkunduğumda uyandım. Sonra sabah ateşim tavana fırlamış bir şekilde uyandım, bir yandan da anneme hasta olduğumu çaktırmamaya çalıştım çünkü eğer Hüseyin Pazar izin alabilirse onun yanına gidebilirdim ama annem hasta olduğumu anlarsa göndermez beni diye epeyi bir direndim ama ne mümkün. Gerçi daha sonra anneme söylediğimde çok güldü bana ve sen kendinde o gücü bulduktan sonra ben bir şey demezdim dedi. Bu grip benim hatayımda geçirdiğim en ağır gripti herhalde, hiç bu kadar kötü olduğumu hatırlamıyorum. Dün bloga bir şey yazamamamın sebebi de bundan dolayı, yoksa sevgilimi ihmal etmiş değilim. 3 gündür evde yatak döşek yatıyorum, neredeyse hiç yemek yiyemiyorum, geceleri pek uyuyamıyorum, kısacası korkunç günler geçiriyorum. Şu anda da tam olarak iyileşmiş değilim ama yine de idare ederim işte. Neyse burada önemli olan ben değil Hüseyin, canım sevgilimle Cumartesi konuştuk, benim en kötü olduğum gün (ki yine de sesini duyunca epeyi iyi oldum ama telefonu kapatınca çok ağırlaştım) öğlen saatlerinde aradı ve çarşı izninde olduğunu söyledi ama sadece 3 saat izin vermişler onlara. Ben yarım saat bile olsa, onu görmek için giderdim yanına ama zannedersem o da bunu bildiği için ve benim yorulmamı istemediği için söylemedi izin alabildiğini. Onunla konuştuğumda, zaten gelemeyecektim bu hastalıktan falan dedim ama belki de gidebilseydim hasta olmaya bilirdim. Çünkü küçükken de çok üzüldüğüm zamanlarda hastalanırmışım, şimdi de öyle olmuş olabilir diye düşünüyorum. Uzun zamandır diyordum artık Hüseyin'sizliğe dayanamıyorum diye, gerçekten dayanamadığım şimdi ortaya çıktı galiba.
Dün akşam canım sevgilimle konuşabildim ve o da Cumartesi aşı olmuş :(, çünkü canım sevgilimi arı sokmuş, öldüreceğim Gelibolu'daki bütün arıları. Bu ilk de değil, bir kere de acemilikteyken sokmuştu, ne istiyorlar benim canım sevgilimden, pis arılar, gerçi biz konuştuğumuzda sadece kaşıntı vardı yani öyle çok da kötü bir şey değil ama neden olsun. Şu önümüzdeki 2 gün boyunca konuşamayacağız çünkü Hüseyin'in nöbeti olacakmış :(, yani Perşembe'ye kadar sesini bile duyamayacağım...

Bugünlük ancak bu kadar yazabiliyorum, Aşkım benim, seni çok seviyorum ve seni acayip çok özledim. Umarım 2 hafta sonra yanına gelebilirm, bu sefer çok ümitlenmemeyi düşünüyorum, sonra çok kötü hayal kırıklığı yaşıyorum ve çok üzülüyorum :(((((
Not: Resimde sevgilimi bulamayanlar için ipucu, oradaki en yakışıklı, en kusursuz asker benim sevgilim :)