Cuma, Eylül 30, 2005

Belki Gidebileceğim :)


Dün sevgilimi akşam 19.30'da aradım ve inanılmayacak bir şey oldu, ilk denememde onunla konuşabildim ama nöbete gidiyormuş tam o esnada. O yüzden iki saniye konuşabildik, o iki saniyede ben hemen izin alıp alamadığını sordum. Belki izin vereceklerini ve nöbeti bittikten sonra geç vakitte beni arayacağını söyledi. Ben de bir ümitle bekledim tüm gece arar diye ama arayamadı. Belki nöbeti uzadı, belki telefon düşmedi, belki de çok yorulmuşta da hemen uyudu. Bunlardan hangisiyse artık, problem değil arayamaması tabiki ama ben meraktan çatlayacağım, acaba gerçekten izin alabilecek mi ve ben gerçekten sevgilimi görebilecek miyim... Bu soru bütün gece, hatta bütün gün, o beni arayana kadar kemirecek beynimi herhalde. Dün gece belki arar da o aradığında uyuyor olmayayım diye yarıma kadar uyanık kaldım (ancak dayanabildim), sonra da yatarken tüm telefonları baş ucuma koydum ama olmadı, olsun napalım bugün konuşuruz. Umarım o kadar beklediğime ve meraktan çatlamama değer ve yanına gidebilirim.
Ben her gün sıradan bir şekilde işime geliyorum, evime gidiyorum, çok nadiren de olsa dışarda bir şeyler yapıyorum, ablama gidiyorum ama değişmeyen bir şey var ki o da; Hüseyin'i düşünmeden bir anım bile geçmiyor. Şu son bir kaç gündür hemen hemen hergün bir saniyede olsa konuşabiliyoruz ama Hüseyin'in sesi bana hiç iyi gelmiyor. Hiç bir zaman oflamayan, puflamayan, söylenmeyen, hatta ben şakadan offflasam bile "off yok" diyen sevgilim şimdi hep bir bıkkın, sıkkın ve söylenen konuma geldi. Bu nasıl bir şey hiç anlamıyorum, onun kadar sabırlı bir insanı bile bu hale getirdiklerine göre diğer askerlerin kendilerini jiletlemeleri, intihar etmeye çalışmaları çok normal gelmeye başladı artık bana. Çünkü benim sevgilim her kötü durumdan iyi bir yan görmeyi başaran, en büyük sıkıntılara bile göğüs geren güçlü bir insandır. Ama şimdi Hüseyin ofladığına göre askerlik gerçekten bir hapis hayatı değil de ne? Zaten geçenlerde kendi de hapisteyim burda dedi, bende telefonlarımız dinleniyor diye öyle deme tatildeymişsin gibi düşün dedim ama sonra düşündüm de benim onu hiç anlamadığımı düşünmemiştir umarım. Gerçi onun düşüncelerini okumaya çalışmamalıyım çünkü ben ne zaman bunu yapsam yanılıyorum, çünkü benim aşkım hep pozitif düşünür. Eminim şimdi de öyle yapmıştır.

Bugün aşkımız ve anılarımızdan değil de daha çok Hüseyin'in nasıl bir insan olduğundan bahsettim ve bugünlük de bana ayrılan süre burada sona erdi.

Aşkım, meleğim, bitanem sabret az kaldı yanına gelmeme, gönlünü ferah tut. Ben seni çok seviyorum, çok özlüyorum ve hemen hemen aynı acıları bende yaşıyorum. Şu anda askerde(hapiste) olan ben değilim ama, SENSİZ İstanbul da benim için bir HAPİS...

Not: Resimdekiler şuanda bulunduğu yerden yani Fabrikadan arkadaşları, aşkım yine çok şeker :)

Perşembe, Eylül 29, 2005

Hafta Sonu İptal :((


Bugün tam olarak 111 günümüz kaldı, yani 3'te 1'inden çoğu geçti ama bana hala çok çok günümüz var diye geliyor. Dün Hüseyin'le konuştuk ve malesef bölük ceza almış ve bu hafta sonu çarşı iznine çıkamayacaklarmış :(((( Yani ben canım sevgilimin yanına gidemeyeceğim ama ne yapalım bende büyük teftiş bittikten sonra giderim yani ayın 9'u geçtikten sonra ki hafta olan 15-16'sı olan hafta sonu. Ama tabi ki çok ama çok üzüldüm, belli etmedim ama içimden bir şeylerin akıp gittiğini hissettim. Bütün hafta kendimi hazırlamıştım, ne güzel gidecektim, ne güzel kokusunu duyabilecektim,... bir sürü şey vardı aklımda ama bunların hiç biri olamayacak. İlk bir bocalamadan sonra hemen kendimi toparladım ve olsun, 15-16'sında kesin gelirim dedim. Onunda sesi kötü oldu tabi ve yine seni çok özledim dedi bir iki kere. Bende onu çok özledim ve bu hafta sonu onun yanında olmak verken yine İstnabul'da olacağım ve onsuz olacağım için çok çok üzgün olacağım, hatta şimdiden çok çok üzgünüm... Dün sevgilime yine uzun bir uğraşın sonunda ulaşabildim, ilkinde onbaşının biri kırk saat beni hatta beklettikten sonra ikincisinde tam nöbeti bitmiş, telefonun yanındaki masaya oturmuş ve ben aramışım. Ne kadar güzel bir tesadüf değil mi? Hüseyin her ihtimale karşı belki Perşembe(yani bugün) bir değişiklik olur da çarşı izni verirler diye beni ümitlendirdi ama olmazsa da canımız saolsun ne yapalım. Onun sağlığı, keyfi yerinde olsun da gerisi boş, ben göremesemde olur. Mesela sevgilim çok uzakta da olabilirdi ve benim bu 6 ay süresince onu hiç görme şansım dahi olmayabilirdi. O yüzden buna da şükretmek lazım... Mesela işe gidip gelirken tanıştığım bir kız var, Figen, onun 2 yıllık erkek arkadaşı uzun dönem er ve daha 270 günleri var veya bu blog sayesinde tanıştığım ve mailleştiğim Tertibim Ayşen var, onun 10 yıllık erkek arkadaşı, şu anda nişanlısı kısa dönem ama Van'da. Allah onlara sabır versin. Ben yine söylenmeyeyim, çarşı iznine ilk çıktığında ben sevgilimin yanında olabileceğim ya onlar ne yapsınlar. Ben dün bizim aşkımızdan bahsediyordum yarım kaldı, hemen devam edeyim. Benim sevgilim öyle şeker, öyle mükemmel, öyle kusursuz ki Allah herkese onun gibi bir sevgili nasip etsin ve herkesi benim kadar mutlu etsin. Hep diyorum ya ben dünyanın en şanslı bayanıyım diye gerçekten de öyleyim. Bir kere olsun beni kırmamış, üzmemiş, kızdırmamış, kötü hiç bir şey yapmamış bir sevgilim var da ondan çok şanslıyım. Beni hep mutlu etmiş, hep yüzümde gülücükler olmasını sağlamış ama o gülücüklerin kendinden değil de benden kaynaklı olduğunu savunmuş biri. Ben onunlayken mutluyum ve onun sayesinde gülüyorum ama o bana diyor ki sen benim "mutluluk perimsin", bende ona diyorum ki "hayır mutluluk perisi değil, senin sayende mutlu periyim" :) Bugünlük bu kadar anlatıyorum, arkası yarın. Bu arada Maşallah :) Aşkım, bitanem, sevdiğim seni çok özledim ve bu pazar yanında olamayacağım diye çok üzgünüm çünkü seni deliler gibi ÖZLEDİM ve tabiki çok SEVİYORUM...
Not: Resimde Reyhan Teyze ve Hamit Amca'yı yolculuyoruz, Cuma akşamı saat 11 civarı.

Çarşamba, Eylül 28, 2005

Hafta Sonu İçin Lütfen Dua Edin :)


Dün Hüseyin'le konuşabilmek için yaklaşık yarım saatimi telefonun başında geçirdikten sonra koğuşa ulaşabildim ama sevgilime ulaşmam ne mümkün. Er'in bir tanesi çıktı ve orada temizlik olduğunu ve o anda kimseyi çağıramayacağını söyledi. Bende sinir oldum tabi, ama yılmadım, aradan yarım saat geçtikten sonra yine denedim. Bu sefer sürekli meşgul çalan telefon çalıyor çalıyor ama açan olmuyordu. Yine sinirlenmiştim ki Hüseyin aradı :) Bir önceki gün konuşamadığımız için aradı ve sesi acayip yorgun geliyordu. Meğersem Pazartesi akşamı 3'ten beri uyuyamamış çünkü nöbeti varmış, sonra gündüz de uyuması gerekirken uyumamış uyuyamamış. Kıyamam ben sevgilime, canımın içine, tatlı biricik aşkıma nöbet niye tutturuyorlar ki :( Neyse dün konuşmamızda (zaten azıcık konuşabildik) hemen hafta sonu izinli olup olamayacağını sordum ama daha belli değilmiş, Çarşamba belli olacak dedi. Yani bugün burayı okuyan herkesten bir ricam olacak lütfen bizim için dua edin ve bir aksilik çıkmadan ben sevgilimin yanına gidebileyim...
Bugün bir değişiklik yaparak onu ne kadar özlediğimden bahsetmeyeceğim, onunla geçirdiğimiz şu 9 ay 20 günün güzelliğinden bahsedeceğim, yani anılarımızdan ve ilişkimizin güzelliğinden. Daha çıkmaya başladığımız ilk günden itibaren evlenmeyi ve ikimizde hayatlarımızın aşklarını bulduğumuzu bir şekilde biliyorduk. Bu belki diğer insanlara çok saçma gelebilir ama bu bölye, hatta ilşkimiz başladığı gün değil ben onu ilk gördüğüm günden beri biliyordum onun farklı ve kusursuz olduğunu. Şimdi söyleyince bana da çok garip geldi ama sadece içimden bir ses öyle söyledi. Ve o içimdeki ses yanlıtmamış beni, o benim hayatımda tanıdığım en kusursuz, en mükemmel, en ben gibi olan insan. Ben gibi derken şöyle: huylarımızın, hoşlandığımız şeylerin benzemesinden bahsetmiyorum, onlar zaten çok benzer de. Asıl aynı olan şey bence yüreğimiz, (gerçi bence o benden çok daha iyi ama) içimizde ki sevginin büyüklüğü, birbirimize olan hislerimiz,.. vs.
Bizim aşk hikayemizden bugünlük bu kadar, daha sonra devam edeceğim. Daha anılarımızı anlatmaya fırsat bile olmadı ama onlar daha sonra... Aşkım, Meleğim, Herşeyim Seni çok Seviyorum
Not: Resim kuzenim Esra tarafından çekildi ve o esnada biz önümüzdeki yemeğe saldırmak üzereydik, doğal olsun diye haber vermeden çekti. Gerçekten çok doğla oldu, saldırı anı :)

Salı, Eylül 27, 2005

Nazar Değmesin


Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımdan (Elif'ciğimden) bir mail aldım ve bana çok mantıklı gelen ve daha önce ben neden düşünmedim dedirten bir şey söyledi: Blogumdan dolayı ilişkimize nazar değeceği. Doğru söylüyor, ilişkimiz, sevgimiz, aşkımız, beraberliğimiz o kadar güzel ki nazar değebilir. Yanlış anlaşılmasın burayı okuyan arkadaşlarım tarafından nazar değmez de, buraya netten bir şekilde girenlerde olabilir, araların gıpta edenleri de olabilir diye bugünkü bloguma nazar boncuğu resmi koyacağım.
Aşkım, sevgilim, bitanem dün akşam yarım saat ila 45 dakika uğraştıktan sonra telefonu düşürebildim ama sevgilimin sesini sadece bir saniye duyduktan sonra ki o esnada yatıyormuş, hattan düştüm. Sonra bir 15 dakika daha uğraştım ama yine her zaman ki gibi sürekli meşguldü telefon. Düşünebiliyormusunuz o kadar saat uğraşayım, sonra tam düşürdüm konuşabileceğim derken hattan düşeyim ve üstüne üstlük canımdan çok sevdiğim sevgilimi yatağından kaldırmış olayım... Bu cidden çok sinir bozucu bir şey. Neyse ben bu hafta sonunu düşünüp kendimi bu sinir harbinden kurtarabilirim de ya izin vermezlerse o zaman çok kötü olur işte. O zaman da ne yapalım bir hafta daha bekleriz der yine Polyannacılık yaparım. Ama Hüseyin'i cidden çok özledim yaa, artık onsuz bir güne daha dayanabileceğimi düşünemiyorum ama Allah bir şekil yardım ediyor da günler geçiyor.
Bugün burada çok gevezelik yapamayacağım, umarım resimleri koymamakta yine problem yaşamam ve kolayca resimlerimi yerleştirebilirim bloguma.
Neyse işte şimdilik bu kadar, Aşkım, Bitanem, Sevdiğim seni çok SEVİYORUM ben :)

Pazartesi, Eylül 26, 2005

Haftasonunu İple Çekeceğim


Bloguma bir şey oldu ve demin uğraşıp da yazdığım upuzun postu bir anda sildi ve bütün yazdıklarım boşa gitti :( Olsun ne yapayım tekrar yazarım bende... İlk önce şunu söyleyeyim, bu hafta sonu belki Hüseyin çarşı iznine çıkabilecek ve bende onun yanına gidebileceğim ve onu görebileceğim. Zaten göremezsem herhalde delireceğim çünkü onsuz o kadar bunaldım ki anlatamam. Zaten Hüseyinsizliğe zor dayanıyorum bir de üstüne üstlük diğer problemlerin ardı arkası kesilmiyor. Ne yapacağımı şaşırdım artık, ne yapsam yanlış yapıyorum, ne yapsam hatalıyım. Halbuki Hüseyin yanımda olsa bu problemlerin hepsini beraber göğüslerdik ama yok :( Neyse ne yapalım askerlik bu, elbet bir gün bitecek. Hatta tam 114 gün sonra bitecek.
Cumartesi doğum günüm olmasından dolayı öğlen Hüseyin'i aradım ve konuştuk ama yanında birileri olduğundan rahat konuşamadı o. Sonra öğleden sonra msn'den konuştuk 5 dakika kadar. Msn nasıl açık hemen söyleyeyim, sevgilim oradakilere Linux dersi verdiğinden dolayı, bilgisayar kullanabildi bu hafta sonu. Dolayısıyla nete girebildi ve çok da güzel oldu. Neyse msn de konuştuk da tam anlamıyla konuşamadık tabi çünkü yanında insanlar vardı yine. Pazar günü ise gündüz aradım onu ama akşam beni arayacağını ve yine yanlız olmadığını söyledi. Ben akşamüstü ablamla alışverişe çıkmıştım ki evi aramış ama konuşmamış annemle çünkü o an çok duygusalmış (yani ben öyle anladım), benden başkasıyla konuşacak durumda değilmiş. Neyse akşam 7.30 gibi aradım ve epeyi uzun konuşabildik sevgilimle. Sesi epeyi kötü geliyordu, sürekli beni çok özlediğini söyledi durdu. O da beni benim onu özlediğim kadar özlemiş, yani delicesine...
Bu günlük bu kadar yazıyorum, Aşkım, Sevgilim seni çok ama çok ÖZLEDİM ve SENİ ÇOK ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM HEM DE HER ŞEYDEN ÇOK...
Blogumu okuyan herkese sesleniyorum, lüften bizim için dua edin de hafta sonu görüşebilelim, yoksa ben cidden delireceğim.
Not: Bugün bloguma bir şeyler oldu bir türlü resim eklememe izin vermiyor. Daha sonra tekrar deneyeceğim ama olmazsa da yarınkine eklerim ne yapayım. Sonunda resmi bloguma koyabildim, 27.09.05 de

Cumartesi, Eylül 24, 2005

Doğum Günüm


Bugün benim doğum günüm ve aşkımsız geçireceğim doğum günümü. Keşke Hüseyin de yanımda olabilse ve biz bugünü beraber geçirebilsek ama malesef her zaman insanın her isteği yerine gelmiyor gelemiyor.
Bugün Hüseyin'le beraber kutlayabileceğimiz ilk doğum günüm (yani ilişkimiz başladığından beri hatta tanıştığımızdan beri ilk 24 Eylül) aslında güzel bir şey ama sevdiğim insan bugün yanımda olamayacağından dolayı kötü bir şey... Yani uzun lafın kısası hem iyi hem kötü. Ama ben bunu kötü olarak düşünmek istemiyorum çünkü hayatımın hiç bir evresinde, hiç bir doğum günüm de hayatımda Hüseyin yoktu ve hayatım anlamsızdı. Şimdi çok abarttım gibi gelebilir ama bence öyle. Hüseyin burada olamasa da(ki bundan sonra hep yanımda olacak ve ben doğum günlerine öyle önem veren biri değilimdir) o benim gerçekten hayatımın anlamı, şu güne kadar aldığım en değerli, en büyük hediye. O hayatıma girdiğinden beri kendimi dünyanın en şanslı insanı olarak görüyorum, onun sevgilisi olmak, onun sevdiği insan olmaktan dolayı gurur duyuyorum.
Hüseyin iyi ki varsın, iyi ki hayatıma girdin ve iyi ki sevdiğim oldun. Sen olmasan ben ne yapardım hiç bilmiyorum. Sen benim mutluluk perim, meleğim, bana lütfedilmiş çok büyük bir armağansın.
O yüzden doğum günüm aslında bugün değil Hüseyin'le tanıştığım gün (yani Hüseyin'in doğum günü, 7 Aralık 2004) çünkü dünyanın en değerli hediyesini o gün aldım.
Aşkım herşey için çok teşekkür ederim. İyi ki BENİMSİN :) (mine mine mine)
SENİ ÇOK SEVİYORUM...
Not: Buraya Papatya koymamın sebebi, canım sevgilimin bana Papatya demesinden dolayıdır

Cuma, Eylül 23, 2005

Santraldeki Aptal Er


Dün ne oldu inanamazsınız, ben Sevil Hanım'la (iş arkadaşım) Bostancı'da biryerde yemek yiyordum ki Reyhan Teyze aradı ve Üst Teğmen'in numarasını istedi panik bir şekilde. Sesi acayip endişeliydi, ne oldu Reyhan Teyze, kötü bir şey mi var dedim. O da bana az önce santrali aradığını ve santraldeki erin aynen şöyle söylediğini söyledi:
  • Burada çok yağmur yağdı, yatakhanenin çatısı çöktü...
Bunu söyleyen er herhalde IQ açısından epeyi bir şanssızmış, orayı arayanın bir anne olduğunu anlayamamış olsa bile, asker yolu bekleyen bir bayan olduğunu anlamış olması ve böyle bir şeyin insanı ne kadar endişelendirebileceğini bilmesi lazım ama nerdeeee. Neyse Reyhan Teyze da tabi ki panik olmuş, haklı olarak ve Yemin Töreni zamanı bizi gezdirirlerken sadece tek koğuş olduğunu zannetmiş. Bende ona dedim ki bir sürü koğuş vardı, bize sadece 2 numaralı koğuşu gösterdiler, hatta koğuşların önlerinde isimler yazıyordu falan dedim ve Üst Teğmen'in numarasını verdim. Telefonu kapattık ama tabi ki bende acayip panik oldum, bir yandan da sevgilime bir şey olsa hissederdim, hiç bir şeyi yoktur diye düşündüm ama yine de insan çok korkuyor. Neyse 2 dakika sonra aradı Reyhan Teyze, konuşmuş Şahip Bey'le ve bir koğuşun çatısı PVC kaplıymış ve sadece o düşmüş, yani dert edecek, büyütülecek hiç bir şey yok demiş ve tüm askerlerin sağlığı yerinde olduğunu söylemiş. Kısacası dün bize o salak er epeyi bir korku yaşattı.
Başka konulara geçmek gerekirse Reyhan Teyze bu sabah yola çıkacakmış ve hazır Üst Teğmen'i aramışken hafta sonu orada olacağını ve oğlunu 1-2 saatliğine görüp göremeyeceğini de sormuş, Şahip Bey de tabi ki görebilirsiniz demiş. Çok sevindim görebilecek olmasına, keşke bende gidebilsem ve sevgilimi görebilsem...
Aslında hiç fena olmaz, ne olacak ki, Cumartesi orada olacak şekilde giderim, sonra Reyhan Teyze ile birlikte sevgilimi 1-2 saat görür, sonra da beraber otobüse biner geliriz, ama şöyle bir problemim var, bu ay çok alışveriş yaptığım için azıcık bir param kaldı ve onunla kredi kartımı ödeyip ancak ayın sonunu getirebilirim :( Neyse napıyım bende 15-16 Ekim'de giderim...
Dün yine sevgilimin güzel sesini duyamadım ve yine onu deliler gibi özledim. Herhalde bu kelimeleri burayı okuyan herkes ezberlemiştir ama napıyım, çok özlüyorum çok...
Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, AŞKIM'I ÇOK AMA ÇOK, HERŞEYDEN ÇOK SEVİYORUM :))))
Not: Resimdekiler Aşkım'ın acemilikten arkadaşları, Aşkım yine çok şeker

Perşembe, Eylül 22, 2005

Mektuplarımı Vermiyorlar Ona :(


Dün canım sevgilim öğlen saatlerinde beni işten aradı ve uzun sayılabilecek bir konuşma yapabildik. Orada yağmur yağdığı için herkesi gazinoya toplamışlar, Hüseyin'de fırsattan istifade beni aradı :) Mektupların ikisinin oraya geldiğini ama üzerlerine tarih yazmamam gerektiğini söyledi. Peki okudun mu mektupları dedim, hayır okuyamadım, vermiyorlar dedi. Yani uzun lafın kısası benim ilkokuldan gelen alışkanlığım yüzünden (her şeye o günün tarihini atma alışkanlığı) aşkım, sevgilim, bitanem mektuplarına ulaşamıyor :( Bana müsait olduğu bir zamanda mektup yazacağını ve ayrıntıları anlatacağını söyledi. Ben bu işten hiç bir şey anlamadım, tarih olunca ne oluyor ki... Aman hiç anlamıyorum böyle saçma sapan kuralları.
Bir de dün telefonda benden resim tab ettirmemi istedi (hani dünkü post'a koyduğum), orada olan kişi sayısınca tab ettirip göndermemi istedi. Bende tabiki iş çıkışında Kadıköy'deki fotoğrafçıda buldum
kendimi ve bugün öğlen resimleri almak üzere anlaştım. Ofisten birileri alacak ve Hamit Amca'ya verecekler ki akşam Reyhan Teyze yanında götürebilsin. Böylelikle benim mektuplar gidemiyor ama en azından resimler kesin ulaşabilecek ona.
Reyhan Teyze bu akşam Dalyan'a gitmek üzere yola çıkacak, Cuma sabahı orada olacak, sonra Cumartesi Hüseyin'i bir yarım saatliğine görebilmek için Gelibolu'ya gidecek. Ekim'de teftişleri olduğu için o güne kadar çarşı izinleri dahi olmayacakmış, yani benim ona en erken gitme vaktim 15-16 Ekim. Umarım bir aksilik olmaz ve ben en geç o zaman gidebilirim sevgilimin yanına...
Onu o kadar çok özledim ki, artık gerçekten dayanacak gücüm kalmadı :( En çok da güzel gözlerini özledim...
Neyse bugünlük biraz kısa tutacağım, çünkü işim var. Aşkım seni çokkkk SEVİYORUM ki sen bunu çok iyi biliyorsun :)

Not: Resim Cumartesi akşamı Gelibolu sahilinde sevgilimle otururken benim tarafımdan çekilmiştir...

Çarşamba, Eylül 21, 2005

119 Gün


Günaydın Sevgililerin En Güzeli,
Bugün itibariyle tam tamına 129 gün sonra sana temelli kavuşabileceğimden dolayı çok mutlu ama dün de sana ulaşamadığımdan dolayı sinirli ve bir o kadar da üzgünüm. Bu telefonlara bir şey yapsalar hiç fena olmayacak, Reyhan Teyze'nin fikri galiba doğru, o dedi ki Ekim'de tevtiş var ya, o zamana kadar bilerek ve isteyerek telefonları bozuk gibi yapıyorlar ki bu sayede bizler sizlere ulaşamayalım. Bu çok haince, hiç beni düşünmüyorlar, ben sevgilimin sesini duymazsam çok antipatik bir insan oluyorum, bunun farkında bile değiller. Ben bugün yapacağımı bilirim, önce Reyhan Teyze'yi arayıp Hüseyin'e ulaşıp ulaşamadığını soracağım, daha sonra eğer ulaşamadıysa arayacağım Üst Teğmeni. Bana engel olamazlar, sevgilimin sesini duyacağımmm.
Dün canım sevgilime yine mektup yazdım, ilk mektubum(Cuma akşamı yazdım Cumartesi sabahı postaladım) eski olan mektuplarla beraber toplam 10 sayfa, biraz abarttım galiba ama 6 tanesi acemilik döneminde gönderemediklerimdi. Yeni olan 4 sayfayı şu şekil yaptım, indirdim internetten papatya(Hüseyin bana papatya der) resimlerini, paintte bir güzel geliştirdim onları ve çıktısını alıp mektup kağıdı yaptım. Sonra mektubun içine 100lük telefon kartı falan da koydum. 2. mektubumu (Cumartesi akşamı yazdım Pazar sabahı postaladım) ise pembe Winnie The Pooh ve Piglet'li pembe mektup kağıtlarına yazdım, 2 veya 3 sayfa (şimdi tam hatırlayamadım), bir de pembe zarfın içine resimlerden 5-6 tane koydum. Sonra pazar akşam yazdığımı annem Pazartesi postaladı, o da sarı- yeşil gibi olan kağıtlara (üstünde papatyaya benzer bir çiçek olan) yazdım, yine 3 sayfa ve yine resimlerle beraber. Sonra dün yazdığım mektubu mor Winnie The Pooh ve mor filli 3 kağıda yazdım, bir de dün netten indirdiğim Papatya ve Kelebek isimli hikayeyi de koydum içine ve tabiki resimlerle beraber. Yani toplam 4 mektup gönderdim ama daha ulaşıp ulaşmadıklarını bile bilmiyorum. Eminim okunuyorlardır ama en azından el koymasalar mektuplarımıza...
Neyse bugünlük yine bu kadar, zaten çok konuştum. Şimdi çalışma vakti.
Aşkım, bitanem, sevdiğim ben seni çok SEVİYORUM yaaaaa....
Not: Resimdekiler Aşkım'ın şu anda bulunduğu yerdeki yani Fabrika'daki tertipleri

Salı, Eylül 20, 2005

Aşkım Seni Çok Özledim...


Aşkımı en son sadece 9 gün önce görmeme rağmen, onu nasıl özledim nasıl özledim anlatamam. Eminim bu satırları okuyan insanlar (Hüseyin ve ben dışındakiler) abarttığımı düşünüyorlardır ve hep aynı şeyleri tekrarladığımı düşünüyorlardır ama bu durumu yaşamayan anlayamaz diye düşünüyorum. Bundan bir yıl önce biri bana gelse ve deseydi ki, birini bu kadar sevebilir misin, onun için canını verebilir misin, asker yolu bekleyip onu deliler gibi özleyebilir misin? Ben büyük bir ihtimalle güler geçerdim ve derdim ki, bu devirde böyle aşklar kalmadı. Ama şimdi düşünüyorum da Hüseyin'i kendi canımdan çok daha fazla seviyorum ve onu cidden deliler gibi özlüyorum...
Dün öğlen Reyhan Teyze beni aradı ve hafta sonu ne yapıyoruz, gidiyor muyuz dedi. Bende ona dedim ki Hüseyin'in çarşı izni alıp alamayacağı belli değil ve belki de vermeyebilirlermiş ama eğer verirlerse kesin gelirim sizinle dedim :) Reyhan Teyze o kadar şeker ki anlatamam (aman Maşallah) Neyse bunun üzerine bu haberi Hüseyin'e verebilmek için epeyi bir süre (yaklaşık 3 saat) onu aradım ama malesef bu müjdeli haberi ona veremedim. Ama bugün ne yapıp edip ulaşacağım ona, en kötü ihtimalle Üst Teğmen Şahip Şahin'i ararım, ondan sorarım izinli olup olamayacağını. Sonuçta bir çözüm yolu bulurum ben :)

Dün sevgilimin sesini duyamadığım için bugün tahmin edilebileceği üzere yine sinirliyim. Bir de bu sinirimin üstüne genel müdürüm Orhan Bey beni yine acayip sinir etti. Niye mi, her zaman ki gibi yine haksız yere bağırıp çağırdı, bir insanda bu kadar kompleks olmaz ki. Artık ufak ufak alışıyorum derken, her seferinde daha büyük kompleksliğiyle karşılaşmam bu işten bir an önce çıkmam gerektiğini düşündürtüyor bana. Ben buraya azarlanmaya gelmedim ve kimse beni yapmadığım bir şey yüzünden suçlayamaz. Hüseyin şimdi burda olsa kesin başka iş aramam için beni teşvik ederdi ama o yok :( Ona da hiç bir şey söylemiyorum bu konuda, üzülmesin boş yere diye ama cidden dayanacak gücüm kalmadı. Çok kısa zamanda haberleşmeyle ilgili bir işte beni görürseniz hiç şaşırmayın. Burada tam anlamıyla Elektronik Mühendisliği de yapamıyorum artık, sürekli teklif sürekli ıvır zıvır işler. Yok reklammış, yok broşürmüş, yok bilmem ne...

Neyse bugün yine çok konuştum, benden bu kadar, yarın görüşmek üzere.
Sevdiceğimi çok ama çok çok çok özledim... Ve onu herşeyden çok SEVİYORUM :) Not: Resim tam yemin ederken çekilmiştir, yine çok yakışıklı benim sevgilim :)

Pazartesi, Eylül 19, 2005

Son 121 Günümüz
















Aşkım, canım, bitanem, sevdiğim, sevgilim, hayatımın anlamı, kalbimin sahibi,... kısacası herşeyim; Çarşamba'dan düne kadar seninle hiç konuşamadığımız için, ben her zaman ki gibi kendimi bütün hafta sonu çok kötü hissettim. Senin sesini bir saniye dahi olsa duysaydım hiç böyle olmayacaktı. Seni her sabah, öğlen, akşam aramama rağmen, sana bir türlü ulaşamadım çünkü hem koğuşun hem de gazinonun telefonları bozulmuş. Pazartesi'ne kadar da tamir edielemeyeceğini öğrendim. Ben de ne mi yaptım, Üst Teğmen Şahip Şahin bize hem dahilisini hem de cep telefonunu vermişti tören zamanı. Düşündüm ulaşamıyorum ve çok da merak ediyorum, aradım dahilisinden ve ilk başta kırk saat rahatsız ettiğim için özür diledikten sonra Hüseyin'e ulaşamadığımı ve sağlığını çok merak ettiğimi söyledim. O da ne zaman istersek arayabileceğimizi, sağlığının yerinde olduğunu, eğer istersem beni aramasını söyleyebileceğini söyledi. Ben de hemen atladım tabi, evet çok iyi olur dedim. Akşam canım sevgilim aradı ve epeyi uzun konuştuk, ondan önce kandil dolayısıyla Reyhan Teyze'yi aramıştım. Reyhan Teyze'ye Şahip Bey'den öğrendiklerimi bir bir anlattım, çok sevindi iyi olduğunu ve Pazartesi telefonların düzeleceğini duyunca. Bir de Reyhan Teyze'ye dedim ki ben her gün Hüseyin'e mektup yolluyorum, resimleri tab ettirdim, hem size hem de ona gönderiyorum dedim. Çok sevindi tabiki de...
Her gün mektup yazıyorum ya, o kadar güzel oluyor ki anlatamam, resmen yanımda oluyor o anlarda. Gerçi her an yanımda ama, mektup yazarak sanki kokusunu bile alabiliyorum :) (delirdim mi acaba) Onu o kadar özledim ki anlatamam, amma zor şeymiş hasret çekmek. Hasret çeken herkese kolay gelsin... Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, Aşkım'ı çok ama çok SEVİYORUM...
Not: Resimlerin hepsini cd'ye kopyaladım, bundan sonra resimsiz post olmayacak. Şimdi ki resim canımın içiyle benim yemeğe gittiğimiz Gelibolu'nun en güzel yeri İlhan'da çekildi, herkese tavsiye ederim :)
Alttaki resmi garson çekti (sevgilimin uyuduğu), diğerini ben :) (onda çok yakışıklı çıkmış)

Cuma, Eylül 16, 2005

TAM 124 GÜN


Bugün çok işim olduğu için ben ancak bu saatte aşkımın bloguna bir şeyler yazabiliyorum, bu yüzden çok üzgünüm. Dün gece telefon hatlarına acayip sinirlendim. Çünkü saat 8'de başladım çevirmeye, 8.15'te ancak düşürebildim ve açan çocuk dedi ki;
  • Asker: şu anda hatları meşgul, bağlayamam, 5 dakika sonra arayın
  • Ben: hatta bekleyebilirim, kırk saatte düşmüyor hattınız
  • Asker: hatta bekletemem, komutanımın evini arayıp, komutanıma bağlamam lazım, sadece bu telefondan dışarısı aranabiliyor
  • Ben: o zaman beni koğuşa değilde gazinoya bağlayın
  • Asker: gazinonun telefonu bozuk, 5 dakika sonra arayın en iyisi
  • Ben: :((((
Herneyse 5 dakika sonra tabiki aradım ve bu sefer 3-4 aramadan sonra düşürdüm. Bu sefer de Hüseyin'lerin koğuşu tamamen boştu ve telefona kimsecikler bakmadı :(, yine konuşamadım...
Saat 9'da tekrar başladım denemeye ve tam 45 dakika redial tuşundan sonra ve düşüremedikten sonra pes ettim :(, yani dün çok istememe rağmen sevgilimin güzel sesini duyamadım. O yüzden bugün çok sinirliyim, kimse yanıma yaklaşmasın.
Neyse ki akşam ablamlara gideceğim ve sevdiceğimin resimlerini cd'ye kaydedeceğim, sonra da Cumartesi onları hem kendime, hem ona (bir kısmını), hem de Reyhan Teyzelere tab ettireceğim.
Bugün çok işim olduğundan ve ben o işleri hala bitiremediğimden bugünlük burada son veriyorum. Pazartesi'den itibaren yeni resimleri koyabileceğim blogumuza...
Aşkım seni çok ama çok ama çok ama çok ama çok çok çok ÖZLEDİM.... Ve tabi ki çokkkkkkkkkkkk SEVİYORUM (ki sen bunu zaten biliyorsun)
Not: Resimdekiler, tahmin edileceği üzere Reyhan Teyze ve Hamit Amca, yani canım sevgilimin şeker annesi ve tatlı babası :)

Perşembe, Eylül 15, 2005

125 Gün Nedir ki?


Aşkıma kavuşmama tam 125 gün kaldı, düşünücek olunursa o kadar da uzun bir zaman değil gibi duruyor başka insanlara ama bir de bana sormak lazım 125 kısa mı uzun mu diye. Bence Hüseyin'siz bir gün bile çok uzun, bu 125 gün sanki bana 1-1.5 yıl gibi gelecek diye düşünüyorum. Nasıl dayanacağım bilmiyorum ama eminim ki bittikten sonra aman ne güzeldi hasret çekmek, ne çabuk geçti diye düşüneceğiz. Çünkü onsuz geçen tam 35 günden sonra, insan arkasına dönüp baktığında, "aman ne çabuk geçti" diyor. Tamam çok zor oluyor ama bittikten sonra sanki çabuk geçmiş gibi oluyor. Umarım bu 125'te öyle çabuk geçer...
Dün ve ayrıldığımız günden itibaren hergün akşam 19.00 - 21.30 arasında sevgilimi arıyorum (Telefon numarası (286) 566 53 95, aramak isteyenler için) ama sevgilimle doğru dürüst konuşmak ne mümkün. İlk gün yoldayken aramıştım 2 dakika, 2. gün uyuyordu uyandırmış olmuştum :(, 3. gün telefon hep meşguldü ama sonra o beni aradı, 4. gün yani dün ise yaklaşık 20 dakika redial'a bastıktan sonra en sonunda ulaştım. O esnada Hüseyin arkada kitap okuyormuş ve canım sevgilim epeyi bir koşmuş ve yorulmuştu, kıyamam ben ona... Keşke daha önceden düşürebilseydim telefonu. Neyse durum böyle yani, askere ulaşmak amma zormuş. Bu arada dün Hüseyin'imi yerleştirmişler, teknik müdürlükte çalışıyor artık sevgilim. Orada bilgisayarlar varmış ama çok insan olduğu için her an kullanılmıyormuş. Yani istediğimiz gibi mailleşebileceğiz ve canımın içi istediği gibi blogumuzu okuyabilecek :)
Aşkım seni çooookkk seviyorum ve çooookkk özledim...
Not: Resimde şeker sevgilim çok süper çıkmış bence :)

Çarşamba, Eylül 14, 2005

Resimlerin Mükemmeliği


Dün akşam ablamlardaydım, bütün geceyi bilgisayarın başında resimlerle uğraşarak geçirdim. Önce resimleri bilgisayara indirdik (Günkut Abiyle), sonra ben onları (toplam 55 tane ama bir kısmında Koray da var) gruplara ayırıp, her bir mail accountumu deneyerek bir şekil bir yerlere göndermeye çalıştım ama ne mümkün. Yaklaşık 3 saatten sonra yapamayacağımı anladım ve bari bloglarıma 3 tane resim koyayım dedim. Resimlerin her biri o kadar güzel ki anlatamam. Bu görülenler daha hiç bir şey değil, benim sevgilim diye demiyorum ama acayip yakışıklıdır Hüseyin'im.
Sonra dün Pelinler'den çktık, bir baktım telefonum çalıyor, Hüseyin. Evdemisin diyor, o esnada bizim eve 10 dakika uzaklıkta bir yerdeydim ama 5 dakika sonra evde olurum dedim. Telefonu kapattıktan sonra tabiki depar atarak 5 dakika hatta belki de daha kısa sürede evde oldum. Birazcık bekledikten sonra aşkım aradı ve epeyi uzun konuşabildik :) Nişanımız hakkında bizimkilerle konuşup konuşamadığımı sordu. Bende annemle konuştum ama babam burda olmadığı için daha ona söyleyemedim, en geç 1-2 hafta sonra gelecek dedim. Hüseyin'in sesinden beklemek istemediğini anladım ama bu konuda yapabileceğimin pek de bir şey yok. Bu elimden gelenin en iyisi...
Aşkım bugünlük bu kadar yazıyorum, seni çok ama çok seviyorum ve çoookkk özledim...
Bu arada şafak 126 :)
Not: Resmi bu yazıyı yazdıktan tam 5 gün sonra ekleyebildim, yanımızdaki Reyhan Teyze...

Salı, Eylül 13, 2005

Ayrılırken Hissettiklerim


Aslında buraya ayrılırken hissettiklerimi yazmayacaktım çünkü Hüseyin bunları okuyabilir ve okuyunca da üzülebilir ama çok yazmak istedim.
Pazar günü Hüseyin bütün gün bir değişikti, daha bir sessiz olmuştu. Bende ona her seferinde üzülecek bir şey yok, ben yine geleceğim, hem düşünmemiz gereken ve düşününce sevineceğimiz nişanımız var diye bir şekilde hem onu hemde kendimi avutmaya çalıştım...
Ama ayrılma saatine yarım saat kala içimi bir sıkıntı kapladı ki anlatamam, korkunç bir şeydi. Bir yandan kendimi tutmaya çalışıyorum ağlamamak için, bir yandan da nasıl tutacağımı bilemiyorum. Saat 4'te onun arkadaşlarıyla buluşması ve ufak ufak "Fabrika'ya" gitmesi gerekiyordu, bende onunla arkadaşlarının gelmesini bekledim. Tabiki kendimi tutamadım, başladım ağlamaya ama görmesin diye epeyi bir çaba sarfederek. Aşkım gördü tabiki...
Daha sonra 5'e kadar iki arkadaşıyla sahilde bir yerde çay içtik ve saat tam 5'te beni Esralar'ın yanına bıraktı. Bu sefer kendimi tutabildim ve ağlamadım ama arkasını döner dönmez çok kötü oldum ve tabiki ağladım. Çok değişik bir ayrılıktı ve cidden çok zordu.
Allah başka ayrılıklar vermesin, bu yine bir şey değil, 127 gün nedir ki, göz açıp kapayana kadar geçecek diye ümit ediyorum...
Not: Resim aşkımdan ayrılmadan tam 5 dakika önce :(

Şafak 127


Bugün şafağa tam 127 gün var, Ekim'in 10'unda bu rakam çift hanelilere düşecek (yani 99'a), 30 Ekim'de ise geri sayımda illere geçilecek (yani 81 ilin sayımı). Kısacası öyle çok da bir zamanımız kalmadı (Polyannalığım tuttu yine).
Ben ayın 24'ünde yani doğumgünümde Hüseyin'in yanına gitmeyi düşünüyorum ama gidemeyebilirim. Nedeni ise Hüseyinler'in Ekim başında denetimleri olduğu için bu aralar epeyi bir sıkı tutuyorlar ve Ekim'e kadar çarşı izni bile vermeyebilirlermiş. Vermeseler de denetleme geçtikten sonraki ilk izin verdiklerinde giderim napıyım. Büyük ihtimalle Reyhan Teyze ile gidebilirim (tabi onun doğalgaz işleri biterse o zamana kadar). Dün Reyhan Teyzeyle konuştum, evde tadilat olduğundan gelemeyebileceğini ama biterse geleceğini söyledi. Gelemese de problem değil, ben tek başıma da gidebilirim. Eğer tek başıma zor gelirse alırım kuzen Nevra'yı (kızı sürüklemiş gibi olurum ama o gelir benle diye düşünüyorum) atlarız otobüse, gideriz Gelibolu'ya akşama da döneriz kuzen kuzen :) (Kuzen nasıl fikir ama, daha senin haberin bile yok ama olsun)
Dün bütün akşam saat 7'den 9.30'a kadar Hüseyin'e ulaşmaya çalıştım ama malesef ulaşamadım. İlk 7.15'te telefon meşgul değildi ve ben çok sevinmiştim ama sevincim kursağımda kaldı çünkü o esnada malesef yemektelermiş :( 9.30'da da telefon meşgul olunca, daha fazla aramıyım dedim ama saat 10'da dayanamadım ve yine aradım. Bu sefer konuşabildik ama canım sevgilimi yatağından kaldırmışlar :( Minik kuşumu uyandırdım yani, aşkım çok çok üzgünüm, bir daha yapmayacağım bunu...
Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, seni herşeyden çok ama çok seviyorum ve ben seni şimdiden çok ama çok özledim....
Not: Resim yakışıklı sevgilim ve benim ilk doğru düzgün sarıldığımız andan bir dakika sonra :)

Pazartesi, Eylül 12, 2005

Yemin Töreni


Canım sevgilimin yemin töreni mükemmeldi çünkü benim sevgilim kusursuzdu. Kamuflajın bir askere bu kadar yakıştığı hiç olmamıştır diye düşünüyorum. O kadar güzel taşıyordu ve o kadar yakışıklı olmuştu ki anlatamam. Bir sürü asker vardı orada ama en süperi benim sevgilimdi(gerçi ben Hüseyin'den gözümü alamadığım için diğerlerini pek görmedim).
İlk baştan anlatmam gerekirse;
Otobüse bindim ve sabah 5.15'te Gelibolu otogarında oldum. Saat 6.15 gibi Reyhan Teyze ve Hamit Amca geldiler. Onlarla da orada biraz oturup, çay içtikten sonra çarşıya gittik. Kahvaltı ve Reyhan teyzesinin halasının kızına gittikten sonra saat 11'de yemin töreni için Yıldırım kışlasına gittik. Bir sürü asker vardı ve o kadar askerin arasından Hüseyin'i görmeme imkan yoktu ama nasıl oldu bilmiyorum ben Hüseyin'i çok uzaktan tanıdım ama emin olmadım. Tam ben ağlamaya başlamıştım ki ve gördüğüm acaba o mu diye düşünürken Hüseyin başını yana doğru eğdi ve bende o şekilde emin oldum :) Sonra yemin töreni acayip mükemmeldi, cidden herşey kusursuzdu. Bir sürü resim çektim. Resimlerin hepsini tabiki buraya koyacağım ama daha hazır değiller. O yüzden bugün hiç resim koymayacağım buraya.
Neyse yemin töreni bittikten sonra Hüseyin'in asıl yerleşeceği yere yani askeri fabrikaya gittik. Orada bize koğuşları, banyolarını, gazinoyu,.. kısacası her yeri gösterdiler. Biz epeyi beğendik, çok temiz ve güzel bir yer. Kötü olan tek şey, bir koğuşta çok yatak olmasıydı.
Oradan da çıktıktan sonra çarşıya gittik ve akşam 11'e kadar annesi babası ve biz hep beraberdik. 11'de Reyhan Teyzeler İstanbul'a dönmek üzere yola çıktılar.
Sonra gece benim kuzenim Esra, manevi abim Özgür ve yeğenim Koray geldiler. Tüm haftasonunu buraya yazmayacağım tabiki ama özetle herşey acayip güzeldi, kusursuzdu ve ben sevgilimi çok ama çok seviyorum. İki haftada bir çarşı izini olacak ve o izinlerin çoğunda ben orada olmayı planlıyorum.
Şimdilik bu kadar yazıyorum, Hüseyin'i çok fazla seviyorum.
Bu arada Hüseyin 18 Ocakta kesin geliyor ve 25 Ocakta bizimkilerle tanışıyor. Sonra da 11 Şubatta biz nişanlanıyoruz diye bir planımız var. Umarım plan tarihinde bir değişiklik olmaz ve bu planımız gerçekleşir :))))
Not: Resim Hüseyin'ime ilk en yakın olduğum an, resim çekmemiz için poz verdikleri an :)

Perşembe, Eylül 08, 2005

Heyecandan Uyuyamadım


Dün gece tabiki heyecandan uyuyamadım, yarın tam bu saatlerde onu görebileceğim diye düşünüyorum hatta bundan başka bir şey düşünemiyorum ve içim ciddi kıpır kıpır. Umarım gidişimde bir problem olmaz da, güzel güzel gidebilirim. Esralardan hala haber yok ve benim nasıl gideceğim hala belli değil. Bu heyecanımın arasında nasıl gideceğimi düşünmek bile istemiyorum, sadece onu görmeyi istiyorum. Onu o kadar çok özledim ki anlatamam, artık cidden dayanılmaz bir hal aldı. Eğer bir aksilik olur da gidemezsem herhalde deliririm. Aksilik derken şöyle, Esra izin alamazsa ve bende otobüste yer bulamazsam gibi. Bu aksilikleri düşünmesem iyi olacak ama o kısımda pek aklımdan çıkmıyor. Eğer otobüsle gidersem Tülin ablamda benimle gelecek, annem tek başıma göndermek istemedi beni. Zaten Hüseyin'in de tek yolculuk yapmamı onaylayacağını zannetmiyorum.
Dün iki kere telefonda konuştuk, gündüz konuştuğumuz için akşam arayınca şok oldum tabi. Geçen gün konuştuğumuzda sesi kötü geliyordu, yorgunmuş ama dün konuştuğumda sesi çok iyi geliyordu. Onun sesini iyi duyunca dünyalar benim oluyor. Her telefon görüşmemizden sonra en az bir saat mutluluktan havalarda uçuyorum. Dünde konuşmamız bittikten sonra annem geldi yanıma kimle konuştun diyordi ki tam, bu kadar mutlu olduğuna göre Hüseyin'le konuşmuşsun dedi. Dışardan nasıl duruyor bilmiyorum ama çok çok mutlu oluyorum. Demin Esralarla konuştum, nasıl gideceğim belli oldu. Ben bu akşam otobüse bineceğim, yarın sabah orda olacağım. Esralar yemin törenini kaçıracaklar ama akşama gelecekler. Bir gitsem de bir görsem de canım sevgilimi başka bir şey istemiyorum. Onu çok seviyorum ben yaaa.
Not1: Resim Hüseyin'i en son gördüğüm anda çekildi, kısa saçlı acayip şeker oldu :)
Not2: Bugün aşkımla ilişkimizin 9. ayı :)

Pazartesi, Eylül 05, 2005

Çok Heyecanlıyım


Aşkıma kavuşmama tam 4 gün kaldı ve ben tabiki heyecandan ölmek üzereyim. İlk nasıl olacak, boynuna atlamak için kendimi nasıl tutucam diye düşünmekten kafayı yiyeceğim herhalde. Gerçi Özgür (manevi abim) dedi ki ilk gördüğümde çok farklı gelebilirmiş, şimdiden kendimi hazırlamam gerekiyormuş. Çok kilo vermiş ve çok yanmış (bronzlaşmış) olabilirmiş, hatta tanımakta zorluk çekebilmişim (yok daha neler, ben sevgilimi kokusundan bile tanırım). Haftasonu ben Esralarda olduğum için ve cep telefonundan doğru dürüst konuşamadığımız için pazar günü epeyi sıkıntılıydı benim için. Aşkımın sesini tam duyamayınca çok antipatik bir insan oluyorum. Dünde tutturdum eve gidicem, eve gidicem diye. Halbuki söylesem Hüseyin'le evden konuşamadığımız zaman huzursuz oluyorum diye onlarda anlayacakardı neden o kadar ev diye tutturduğumu. Boş yere herkese işkence çektirdim antipatikliğimle... Artık haftasonları hiç dışarı çıkmasam daha iyi diye düşünüyorum, zaten 2 dakika telefonda konuşabiliyoruz, bari evden konuşalımda daha iyi duyabilelim birbirimizi. Birde ben dışarda olduğum zaman kendimi kötü hissediyorum, o orda asker ben burda geziyorum (gerçi onsuz hiç bir yerin anlamı yok). Neyseki pazar eve geldim, geldikten yarım saat sonra aradı ve epeyi uzun (en fazla 10 dakikadır) konuşabildik. Aşkımı çok ama çooookkk özledim... Not: Resimdeki abim Özgür (tanımayanlar için)

Cuma, Eylül 02, 2005

1 Hafta


Aşkıma kavuşmama sadece 1 hafta kaldı. Haftaya bugün bu saatlerde onu görebiliyor olacağıma hala inanamıyorum. Herhalde mutluluktan ağzım kulaklarımda olurum. Yemin töreni sabah olacakmış, tam bu saatlerde uzaktan görebilileceğim ama olsun, onunla aynı şehirde olmak bile çok güzel.
Dün aramadı beni ama bugün arar diye düşünüyorum. Daha saat çok erken ama bir arasa da sesini duyabilesem. Umarım iyileşmiştir, çok merak ediyorum nasıl oldu diye ama onu istediğim zaman arayamamak o kadar kötü ki.
Şimdi işim çok olduğundan ancak bu kadar yazabiliyorum.
Aşkımı çok özlediğimi ve onu acayip fazla sevdiğimi yazmadan bitirmeyeceğim tabiki...
Not: Resimde ben korkunç çıkmışım ama canım sevgilim çok şeker çıkmış