Perşembe, Aralık 01, 2005

Muş'tayız


Bugün itibariyle tam 48 gün sonra sevgilime kavuşabileceğim. Pazar günü canım sevgilimin yanındaydım ve yine 7 dakika gibi çarçabuk biten mükemmel bi 7 saat geçirdik beraber. Hiç bitmesin istedim ama olmadı tabi. Hüseyinim'e ilk 4 hafta sonunda gittim yani yemin töreni zamanı, ondan 5 hafta sonra yine gittim, 6 hafta sonunda yine yanındaydım, şimdi ise önümüzde tam 7 hafta kaldı. Yani bu en uzun ayrılığımız olacak ama bundan sonra bir daha hiç olmayacak. Geldikten sonra bir an bile ayrı kalmak istemiyorum ondan.
Haftaya çarşamba aşkımın doğumgünü ve aynı zamanda tanıştığımız gün, o gün onun yanında olmayı çok istiyorum ama büyük bir ihtimalle gidemeyeceğim. Hem bu sefer evdekileri kandıramam hemde Hüseyin kötü olacağını söyledi. 1 saatte olsa o gün onun yanında olmak güzel olur diye düşünüyorum. Evdekileri kandırırsam giderim ama zor gibi görünüyor çünkü en son sefer neredeyse babamda benimle gelecekti. Gelseydi çok komik olurdu, Hüseyin'le o şekilde tanışmış olurlardı. Hüseyin'den o kadar çok bahsediyorum ki evde, annem ve babam meraktan çatlayacaklar herhalde. Geçenlerde babam "Hüseyin'i çok merak ediyorum, nasıl biri ki benim kızımın bu kadar sevgisini kazandı" dedi, bende çok şekerdir dedim. Evdekiler merak etmekte haksız da sayılmazlar, günde en az 50 kere ismini, bir o kadar "benim sevgilim"li cümle, bir o kadar "aşkım"lı cümle,... duyuyorlar, daha da çok duyacaklar.
Geçen hafta bu günlerde acayip heyecanlıydım, geceleri uyuyamıyordum. Hele pazar günü onu ilk gördüğün an kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Tamamen geldiğinde nasıl olurum hiç tahmin bile edemiyorum. Herhalde 2 hafta öncesinden uyuyamamaya başlarım, gördüğüm zamanda kalbim cidden yerinden çıkar.
Neyse şimdilik bu kadar yazıyorum, keşke gittiğimde yanıma fotoğraf makinesi almış olsaydım ve şu anda buraya beraber resmimizi koyabiliyor olsaydım ama malesef almayı unutmuşum.
Canım sevgilim seni ne kadar çok sevdiğimi aslında söylememe gerek yok çünkü sen bunu çok iyi biliyorsun ama yine de söyliyim, sen benim HERŞEYİMSİN. Ve daha seni yeni görmüş olmama rağmen seni yine deliler gibi özledim...

Cuma, Kasım 18, 2005

Bugün Tunceli'deyiz


Bugün 62 numaralı plakada yani Tunceli'deyiz, Hüseyin'in gelmesine tam 61 gün kaldı. Gerçi Hüseyin benim sayımımdan 2 gün daha az sayıyor, yani ona göre 59. Hatta ablam ve babama göre çok daha az çünkü onlar bayramda teskeresini vereceklerini düşünüyorlar. Umarım gerçekten öyle olur, ben fazla fazla sayıyım da sonra daha çok sevinirim. 61 herkese çok az geliyor ama bana hiç de az gelmiyor, 2 ayın neresi az.
Bu haftasonu oun yanında olmayı planlıyordum ama dün Hüseyin'le konuştum ve maalesef yine çarşı izinlerini 2 haftada bire indirmişler ve bu haftasonu izni yokmuş. Uzun zamandır bu haftasonunun hayalini kurmuştum ama yine olmadı. Dün gidemeyeceğimi öğrendim ve gece yine ateşten ve boğazımın ağrımasından uyuyamadım. Ekim'in başında da yine gitmeyi planladığım bir haftasonu izin alamamıştı ve ben yine yatak döşek olmuştum. Zaten o günden beri de tam olarak iyileşmiş değildim ama ne zaman gidemesem hastalığım zirve seviyesine ulaşıyor. Annem ve babam galiba bu konuda haklılar, Hüseyinsizlik beni hasta ediyor. Babam "ne aşkmış yataklara düşürdü seni" diye dalga geçiyordu benimle, bende alakası yok diyordum ama bu seferde hastalanınca, onlara hak verdim. Galiba o burada olmayınca direncim düşük oluyor ve her fırsatta hastalanıyorum. Geçen haftasonu Esra ve Özgürlerdeydim, Cumartesi gecesi Hüseyin'le msn de konuştuk, hatta sadece konuşmadık görüştük, çok güzeldi, ilaç gibi geldi bana. Şimdi de msne girmesini belkiyorum ama girmiyor maalesef.
Önümüzdeki haftasonu umarım yanına gidebilirim, onu cidden çok ama çok özledim.
Bu arada bu blogu saçma bulanlar, Selin nasıl böyle bir şey yapar diye düşünenler, bu nasıl aşkmış, bizde aşık olduk ama hiç böyle olmadı diye insanlar varmış. Böyle düşünenler lütfen bu blogu okumasınlar, ben bu blogu Hüseyin okusun diye yapıyorum ve onu ne kadar çok sevdiğimi buraya yazmakta hiç bir sakınca görmüyorum.
Aşkım seni çooookkk özledim ve ÇOOOKKK SEVİYORUM...

Pazartesi, Kasım 07, 2005

Şırnak'tayız


Günlerdir buraya yazamadığım için çok üzgünüm ama işten çıktığım için ve evdeki bilgisayarda problemli olduğu için sadece ablamlardan nete giriyorum. Dolayısıyla buraya öyle eskisi gibi yazamayacağım.
Geçen pazardan beri illeri sayıyoruz, bugün Şırnak'tayız. Buraya yazamıyorum ama mektup gönderebiliyorum. Bu aralar hergün telefonda konuşabiliyoruz, bugün sesi pek iyi gelmedi yine bana, umarım sadece bana öyle gelmiştir. Çarşamba annesi ve büyükbabası yanına gidecek, pazar günü de babası ve Ali. Bir sonra ki hafta da ben gitmeyi planlıyorum umarım gerçekleşir bu planım çünkü bu aralar onu düşünmediğim bir saniyem geçmiyor ve artık dayanamayacak duruma geldim. Bir önceki post'a comment yazmışsın sonra da kim olduğunu yazmışsın çok güldüm, kim olduğunu yazmana gerek yoktu ki beni senden başka kim özleyebilirki. Ama asıl ben seni çooooooooooooookkkkkkkkk özledim ve tabiki çoooooooookkkkkkkk seviyorum.

Perşembe, Ekim 27, 2005

3 Gündür Sesini Duyamıyorum :(


Canım sevgilimle en son pazartesi öğleden sonra konuşabilmiştik, o günden beri de her akşam denememe rağmen bir türlü ona ulaşamıyorum. Dün akşam yine epeyi bir süre denedim ama yine sürekli meşguldü, cep telefonuna mesaj da gönderiyorum ama açamadığı için onlarda gitmiyorlar, mail gönderiyorum ama cevap gelmiyor (hala internette problem olabilir) yani kısacası üç gündür ondan hiç bir haber alamadım. Ama dün Reyhan Teyze aradı ve onunla konuştuğunu söyledi. İçim rahatladı ama tam değil tabi. Canım sevgilim iyiymiş ama salı günü aşı olmuş (tetanoz ve birkaç birşey daha), iki gün izinlilermiş. Dün konuşabiliriz diye düşünmüştüm ama olmadı, bugün konuşabiliriz umarım.
Dün akşam canım sevgilime mektup yazabildim en sonunda, epeyi bir dert etmiştim yazamadım diye ama şimdi rahatladım, bugün ablam postalayacak onu, herhalde bir iki güne kadarda eline geçer. Mektubumda artık onsuzluğa dayanamadığımdan falan bahsetmedim, günlük ne yaptığımdan ne ettiğimden bahsedip durdum. Gerçi dün buraya da yazdığım gibi gün içinde onu düşünmekten başka bir şey yapmıyorum.

Şu son bir kaç gündür Hüseyin'i bir değişik özledim, nedenini hiç bilmiyorum ama bir değişik işte. Dün Reyhan Teyze de öyle söyledi, o da bir kaç gündür çok özlediğini hissediyormuş. O da öyle deyince acaba bir sıkıntısı var da bize söylemiyor mu diye dert ettim bütün akşam. Umarım öyle bir şey yoktur ve ben boşu boşuna endişelenmişimdir, canım sevgilimin keyfi yerindedir umarım. Ben onu görmeyeli bugün tam 11 gün oldu, kimbilir daha kaç gün sonra görebileceğim. Uffff çok özledim çokkkkk...

Bugün bu kadar yazıyorum, Aşkım, sevgilim, bitanem, herşeyim, seni çok ama çok seviyorum

Çarşamba, Ekim 26, 2005

İllere Az Kaldı


Pazar günü illeri saymaya başlayacağız, Pazar günü Düzce. Umarım ondan sonrakiler de çarçabuk geçer. Hüseyin gitmeden önce yanına geri sayım yapabilmesi için 6 aylık takvimin ve 81 ilin olduğu kağıtları vermiştim, (aynılarından bende de var tabi ki). O 81 ilin olduğu kağıt için, bir o günlere kadar gelsek kolaylamış olacağız, hiç bir şey kalmamılş olacak diye düşünmüştüm ama şimdi o 81 gün (hatta bugünden düşünürsek 84 gün) nasıl geçecek diye kara kara düşünüyorum.
Dün akşam Hüseyin'i aradım ama tam telefonu düşürdüm, konuşabileceğim diye düşünüyordum ki malesef sevgilim koğuşta değilmiş ve 10 dakika sonra arayın dediler. 10 dakika sonra denediğimde ise yine her zaman ki gibi sürekli meşguldü. Uzun zamandır akşamları ona ulaşamıyorum zaten, ya nöbette oluyor ya da yarbayı eve bırakmaya gitmiş oluyor (tabi bu benim tahminim). Yine uzun zamandır (Cumartesi'den beri) sevgilimden mail alamıyorum. Önceden çoğu sabah buraya geldiğimde mail olurdu ve ben havalara uçardım ama şimdi o da olmuyor. Bugün büyük bir ihtimalle arar beni diye düşünüyorum. Onunla bu kadar az konuşabilmek gerçekten çok zor oluyor. Sim kartını aldı yanına diye sevinmiştim ama yine değişen hiç bir şey olmadı :( Çok özledim Hüseyin'i çok.

Bir gün içinde ne yaptığımı biraz yazayım da Hüseyin'i ne kadar düşündüğümü biraz anlatmış olayım; Sabah kalkıyorum, uyanır uyanmaz Hüseyin'in resmine bakıp iç çekiyorum, sonra işe gelmek üzere bütün yol boyunca Hüseyin'i düşünüyorum, işe geldiğimde yine Hüseyin'in resmine bakıyorum uzun süre, bloga yazı yazarken Hüseyin'i düşünüyorum, ona mektup yazarken onu düşünüyorum, ablama gönderdiğim her mailde Hüseyin'den bahsediyorum (ki günde epeyi bir mailleşiyoruz), iştekilerle muhabbet ederken sürekli Hüseyin'den bahsediyorum, dönüş yolunda yine Hüseyin dışında hiç birşey düşünmüyorum, eve gelince annemlere sürekli Hüseyin'den bahsedip kafalarını şişirdikten sonra yine Hüseyin'i düşünerek uyuyorum. Yani kısacası, abartmıyorum tüm günüm Hüseyin'i düşünmekle geçiriyorum.

Aşkım seni cidden çok ama çok özledim ve inanamayacağın kadar çok seviyorum...

Not: Umarım her zaman resimdeki gibi eğleniyorsundur bitanem

Salı, Ekim 25, 2005

Son 85 Gün


İki saattir uğraştığım ve sonuna geldiğim buradaki yazım bir anda bilgisayarımın kendini kapamasıyla gittiği için çok sinirlendim ve tekrar aynı şeyleri yazabilirmiyim bilmiyorum ama deneyeceğim. Bugün Aşkımın askerliğinin 86. günü ama daha tam olarak yarılamış sayılmıyoruz çünkü geçenlerde de yazdığım gibi gittiği günden itibaren saydığım zaman yarıyı geçmemize daha tam 6 gün var. Annem yarıyı geçtikten sonra günlerin çok daha çabuk geçeceğini söylüyor, umarım beni kandırmıyordur ve gerçekten de yarıdan sonra kolay geçer günler.
Dün Hüseyin'in resimlerini aldığımdan beri her 5 dakika da bir resimlere bakıp bakıp duruyorum, hepsi birbirinden güzeller. Evde yatağımın baş ucundaki masada bir sürü resmi var, her gece yatmadan resimlere bakıp yatıyorum ve sabah yine o resimlerle uyanıyorum, böylece gözümü ilk açtığımda Hüseyin'i görmüş oluyorum ki bu çok güzel oluyor. Bir de eve gittiğimde aşkıma mektup yazabilsem çok daha güzel olacak, her gün buraya yazıyorum ve mail atıyorum diye akşama yazacak, anlatacak bir şey kalmıyor diye düşünüyorum ama onu ne kadar sevdiğimi, özlediğimi yazsam zaten sayfalar sürer. Gerçi onu ne kadar sevdiğimi 3 aydır buraya yazmaya çalışıyorum ama başarılı olamıyorum çünkü aşkımı kelimelerle ifade edilemeyecek kadar çok seviyorum.

Dün beni iş yerinden aradı, sesi çok iyi geliyordu. Daha doğrusu günlerdir Telsim'den konuştuğumuz için sesini ben iyi duyamıyordum ve dün normal hattan konuşunca birden çok iyi geldi sesi. Sesini duyar duymaz verdiğim tepki iş yerindekilerin epeyi bir alay konusu oldu, onun sesini her duyduğumda o tarz ses efektleri çıkarıyorum aslında ama dünkü epeyi bir dikkat çekti anlaşılan. Onu o kadar özledim ki yine dayanamayacak boyuta geldim galiba. Yine bir hafta sonu gidebilsem keşke yanına ama bu aralar bu olasılık çok zor görünüyor :(
Şu anda sevgilimin yanında olmak için, ona sarılabilmek için herşeyimi verirdim.
Aşkım seni çok ama çok seviyorum, sen benim herşeyimsin

Not: Resimde acayip yakışıklı çıkmış benim sevgilim, bu en sevdiklerimden

Pazartesi, Ekim 24, 2005

Canım Sevgilimin Yeni Resimleri


Öncelikle Cuma günü buraya bir şey yazamdığım için bütün hafta sonu kendimi çok kötü hissettim, ne kadar işim olursa olsun iki satır da olsa bir şeyler yazmalıydım diye düşündüm. Perşembe akşamı Hüseyin cepten aradı ve konuşabildik ama şu Telsim hatları çok kötü olduğu için sesini doğru dürüst duyamadım, Cuma ve Cumartesi günleri hiç konuşamadık. Cumartesi akşamı bütün akşam ona ulaşmaya çalıştım ama bir türlü olmadı, ilk önce nöbette olduğunu söylediler, bir saat sonra gelir dediler. 1 saat sonra aradım, o zaman da teknik müdürlükte orayı arayın dediler, ben de öyle yaptım ama bu sefer de telefonu açan kimse olmadı. Neyse ki pazar günü konuşabildik, Pazar günü canım sevgilim çarşı iznine çıkmış, sesi epeyi iyi geliyordu. Telefonda bana resim gönderdiğini söyledi, bende o öyle söylediğinden beri sürekli resimlerin hayalini kurdum durdum. Sabah işe gelir gelmez çarçabuk bilgisayarımı açtım ve Hüseyin'imin resimlerini gördüm, hepsi birbirinden güzel 5 resim. Özellikle bir tanesi beni çok kötü yaptı çünkü resimde kollarını iki yana açmış sanki tam benim ona sarılmamı bekler gibi. Sabahtan beri resmin içine girmek ve ona sarılmak istiyorum. Bu arada yanlış anlamadıysam Hüseyin çavuş olmuş çünkü bütün Cumartesiyi kolluk atarak geçirmiş. Nöbet tutmaktan iyi zannedersem ama yine de o iş de zor galiba. Çünkü mailinde çok yorulduğundan ve çok bağırdığından bahsetmiş :( Gerçi resimlerde çok eğleniyor gibi gözüküyor ve keyfi yerindeymiş gibi geldi bana. Umarım gerçekten resimde göründüğü gibidir. Bayramda yanına gitme konusuna gelince malesef olmayacak, çünkü yine telefonda yanlış duymadıysam bayramda babası ve Ali yanına gideceklermiş. Bayramdan sonra da annesi ve büyükbabası gidecek, yani benim onu görebilmeme daha epeyi bir süre var. Şimdiden kendimi onu uzun süre göremeyeceğime alıştırmaya çalışıyorum, sonra olurda beklediğimden daha kısa zaman sonra gidebilirsem yanına çok daha fazla mutlu olurum. Bugünlük bu kadar yazıyorum, Aşkım seni çok ama çok fazla seviyorum. Not: Resim yanlış anlamadıysam cumartesi gününden

Perşembe, Ekim 20, 2005

Şafak 90


Dün inanılamayacak kadar büyük bir salaklık yaptım, akşam eve geldim ama iftara geç kaldığım için çantamı bir köşeye fırlattım ve fırlatış o fırlatış. İftardan sonra da sırtımın ağrısıyla yattım ve bir daha da kalkamadım, hatta Hüseyin'imi aramak için bile ayağa kalkamadım (yani o kadar kötüydüm). Saat 11 de yatağıma geçmek için kaltığımda telefonuma bakabildim ve ne göreyim Hüseyin aramış beni :( Telefonumun sesi iş yerinde kapalı olduğu için haftasonları hariç sesini açmadığım için aradığını duyamadım tabiki. Cevapsızı görünce nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm anlatamam ve kırk saat salaklığıma kızdım. Halbuki daha dün cebini neden hiç açamadığından bahsediyordum. Bundan sonra telefonumu heryere yanıma alacağım. Aşkım birde mesaj atmıştı, 69 gün üstüne ondan mesaj almak o kadar güzeldi ki anlatamam. Şimdi düşündüm benim listemde gideli 81 gün olarak gözüküyor ama aslında gideli 69 gün oldu çünkü ben o 81'i askerliği başladığı günden itibaren sayıyorum halbuki Hüseyin 1 Ağustosta askerdi ama 12 Ağustosta teslim oldu. 81'e göre düşünürsek neredeyse yarıladık diye düşünüyordum ama şimdi yarılamaya epeyi bir gün var. Benim listemde Hüseyin toplam 171 gün asker, halbuki 12 günü saymam gerekiyor, yani 159 gün onun burada olmayacağı gün sayısı. Kısacası yarılayabilmemiz için daha 10-11 günün geçmesi gerekiyor. Neyse şimdi bunları sayıp kendimi üzmemem gerekiyor. Bari şu illeri geri geri saymaya başlasak da kendimi biraz daha iyi hissetsem. Birde Adana olsa çok güzel olacak :) Aşkım, sevgilim, canımın içi, bitanem seni çok özledim ben ya. Keşke bir yolu olsa da bayramda yanında olabilsem, şimdiden bunun hayalini kurmamalıyım ama kendime engel olamıyorum. Büyük ihtimalle ya size izin vermeyecekler ya da annen ve büyükbaban gelecek yanına. Ama bir daha ki gidişimde 5 hafta gibi uzun bir ara olmaz umarım, çünkü 5 hafta dayanılmaz oluyor. Şimdilik bu kadar yazıyorum, Aşkım'ı çok ama çok seviyorum... Not: Resimde annesi ve babasıyla (gerçi artık herkes tanıyordur ama yine de yazayım dedim)

Çarşamba, Ekim 19, 2005

Şafak 91


Bu sabah işe gelir gelmez, sevgilimden mail geldiği için güne daha bir mutlu başladım. Şeker sevgilim doğru düzgün uyuyamıyormuş, o yüzden epeyi bir üzüldüm. Bir günde toplam bir kaç saat uyuyor gibi birşey. Hep nöbet hep nöbet, çok sıkıldım şu nöbetlerden. Çavuş diplomaları gelmiş ama 1 Kasım'da vereceklermiş, yani daha 11 gün var bu şekilde nöbetlerin bitmesine. Bir de ne gereği varsa akşam dersleri olacakmış, hemde 7.30 - 8.30 arası :( tam benim onu aradığım saatler arasına ders koymaları çok insafsızca olmuş. Gündüz yapsalar olmuyor sanki, insanların tam telefonla görüşecekleri saatlere bilerek ders koyuyorlar. Neyse napayım bende 8.30 -9.00 arasında arama çalışmaları yaparım. Gerçi 2 saatte zor ulaşabildiğim telefona yarım saatte çok daha zor ama napalım. Hem belki Hüseyin telefonunu açar da rahatça cebinden konuşabiliriz, bu sefer sim kartını yanına aldı ama telefon bir arkadaşının var. 3 gündür hiç açacak fırsatı olmadı herhalde :(
Bu arada en son pazartesi öğlen konuşabilmiştik yani 2 günü dolduktan sonra ben yine sesini duyamadığım için kendimi kötü hissetmeye başlayacağım, umarım bugün konuşabiliriz. Ben akşam yarım saat deneyeceğim ama umarım Hüseyin'in uyumadığı bir anı yakalayabilirim. Çünkü dersten sonra 11.30 a kadar uyuyacağını yazmış, sonra da 12-2 arası nöbeti var, o kadar az uyuyabiliyor ki ben o uyuduğu saatte arayıpta onu uyandırmak hiç istemiyorum. Nöbetleri bir bitse de hem o hem de ben rahat etsek, şimdi bana ne oluyor derseniz. O orada uykusuz kalınca, yorulunca benim içim acıyor.

Bugün buraya çok yazamayacağım çünkü kıpırdadıkça sırtım çok ağrıyor. Ağrılarım tekrar başladı, Hüseyin'in yanındayken hiç bir şeyim yoktu, sanki tamamen geçmiş gibiydi. Buraya gelir gelmez yine başladılar, içim acıyor derken abartmamıştım gerçekten içim acıyor.

Aşkım seni çok ama çok seviyorum bitanem, umarım bundan sonra daha güzel uyuyabilirsin ve hiç sıkıntı çekmezsin.
Not: Resimler aynı gibi gelebilir ama değiller, törenden epeyi bir resim var birbirine benzeyen. Bu da onlardan biri

Salı, Ekim 18, 2005

Şafak 92


Bugün sabah yine bir hevesle maillerime baktım ama sevgilimden mail gelmemişti, bende hemen webmessenger'a girdim ama sevgilim orada da yoktu. Bugün herhalde canımın başka işleri var ve internete girmedi. Bu arada Hüseyin teknik müdürlükte çalışmasının dışında bir de yarbayın muhafızı olmuş, yarbay iyiymiş, umarım canım sevgilime iyiliği dokunur.
Dün mail gönderdiğinde akşam 8 -10 arasında nöbeti olduğunu söylemişti o yüzden akşam konuşamadık. Bu akşam da büyük bir ihtimalle konuşamayacağız çünkü benim onu arayacağım saatlerde banyo da olacakmış. O beni arayabildiği zaman arayacak, dün konuştuğumuz için bir iki gün sabredebilirim konuşmadan. Ama konuşamama süremiz 2 günü geçtikten sonra bir garip oluyorum, sinirli oluyorum, etrafımdakilere tarumar estiriyorum kısacası sesini duymadan yapamıyorum.

Nöbetleri de bir bitse içim daha rahat edecek, çapraz nöbetmidir nedir bu tuttukları, yani tüfek omzunda (çapraz tutuluyor galiba) dışarda tutulan nöbetlerden, bir hafta sonra çavuş olacakmış galiba (tam zamanı belli değil), çavuş olduğu zaman kolluk atma (salladım ismi ama buna benzer bir şeydi) yapacakmış yani nöbete gideni nöbet yerine götürmek oluyormuş bu. Sonra bir de koğuş nöbetleri oluyormuş ki sıcakta nöbet o kadar da zor olmayacak. Kısacası bir çavuş olsa da zor işlerden kurtulsa, Gelibolu epeyi soğuk bir yer, ben gittiğimde de çok soğuktu, iki saat o soğukta hareketsiz beklediğimi düşünemiyorum ben.
Allah sevgilime kolaylık versin, tabi diğer askerlere de.
İstanbul'a gelirken bir asker eşiyle tanışmıştım ya, onun eşi sürekli cezalar alıyormuş, hapse falan giriyormuş. Ben hapse girince ne oluyor diye merak etmiştim, öğrendim ve çok ilginç geldi. Hapse girince bir odada olunuyormuş ve başında biri sürekli bekliyormuş, cezalının yaptığı tek şey kıpırdaman oturmak, kafası biraz aşağı düşse hemen kaldırtılıyormuş, bir de yemek veriyorlarmış. Sanki gerçek hapis gibi ve sanki insanları zindana atıyorlar. Konuşmak falan da yok, iş falan da yaptırmıyorlarmış, sıkıntıdan patlatmaya çalışıyorlar insanları galiba, resmen işkence çektiriyorlar, psikolojik olarak çökertmeye çalışıyorlar. Çok ekstra bir şey olmadığı sürece kısa dönemleri hapse göndermezlermiş, zaten benim sevgilim ekstra bir şey de yapmaz ama yine de hafazallah. Denetleme zamanı tipi iyi olmayanları, düzgün koşamayanları hiç bir şey yapmadıkları halde hapse göndermişler, sırf ortalarda görünmesinler, yanlışlık olmasın diye. Askerlik gerçekten çok ama çok salakça bir şey değil de ne.
Bugün askerlikle ilgili öğrendiğim yeni şeyleri buraya yazmak istedim, değişik şeyler öğrenirsem yine yazarım. Gerçi askerlik başlı başına değişik bir şey, yaz yaz bitmez.
Birazdan canım sevgilime mail yazarım, şimdilik buraya bu kadar yazıyorum. Aşkım, canım, sevdiğim, sevgilim, minik kuşum seni çok ama çok seviyorum ve biliyorum daha çok erken özlemek için ama seni çok özledim çok...
Not: Bu resmi çok seviyorum çünkü aşkım çok güzel yürüyor, acayip karizmatik görünüyor. Diğer askerlerin hiç biri beceremezken, en kusursuz benim sevgilim yürüyor :)

Pazartesi, Ekim 17, 2005

7,5 Saat Hiç Yetmedi


Pazar günü sevgilimin yanındaydım :) ama 7,5 saat nasıl geçti hiç bir şey anladım. Bu çok büyük bir haksızlık, Hüseyin yanımda yokken saatler hiç geçmiyor ama onunlayken saatler sanki saat değil de dakikaymış gibi ilerliyor. Cumartesi günü bütün gün ayağımın üstüne zor bastım, hatta ablam gitmemem konusunda epeyi bir ısrar etti ama ben Gelibolu'ya gidince geçecek dedim ve gerçekten de öyle oldu, otobüsten indiğim andan itibaren hiç bir ağrım kalmamıştı. Sırtımın tutulmasından sonra her yerim dönem dönem ağrıyor, o gün de sıra sol ayağımdaydı, tüm gün topallaya topallaya yürüdüm. Neyse asıl konu, 23.45 deki otobüsüme (Radar) binmek üzere Harem'e gittim, adamlar otobüsün 23.00 de kalktığını söylediler. Ben tabi ki deliye döndüm çünkü Cumadan yer ayrıtmışım, Cumartesi öğlen biletimi almışım ve 23.00 de Kadıköy'den servisi olduğunu, 23.45 de Harem'den kalkacağını söyledikleri otobüsü nasıl oluyor da 23.00 de Harem'den kaldırıyorlar hiç anlamadım. Bir de biletli birini nasıl bırakırlar diye çok sinirlendim. Neyse ki yanda Çanakkale Truva vardı ve Radar'daki adam hemen beni oraya götürdü ve bana bilet aldı, bilet şansıma son biletti. Otobüs 24.00 de kalktı, rahat bir yolculuk yapabildim ama orada bilet olmasaydı herhalde Radar turizmi ayağa kaldırırdım. Radar'ın tek bir iyi yanı vardı, pazar sabah 6-6.30 gibi Gelibolu'da olacaktı, böylece bende az yanlız kalacaktım ama Truva da bu olmadı, otobüs 5 de Gelibolu da oldu, ben Hüseyin çıkana kadar otogardaki büfede bekledim. Hüseyin'le buluştuktan sonrası tam bir rüya zaten, herşey çok güzeldi. Onu o kadar çok özlemişim ki anlatamam. İlk gördüğüm an hiç gözümün önünden gitmiyor, sürekli o anı düşünüp durup durup gülüyorum. O an o kadar yakışıklı, o kadar sevimli, o kadar tatlı, o kadar mükemmeldi ki anlatamam (zaten bu kısmı ona mailde de yazdım). Gerçi benim sevgilim her zaman kusursuz ama o an bir başka güzel geldi bana. Süper geçen 7.5 saatin sonunda Hüseyin beni otogara bıraktı ve malesef ondan ayrılmak zorunda kaldım. Eve dönmeyi hiç istemedim, yanından ayrılıp, onu orda bırakmak gerçekten çok zor oluyor. İnsanın içinden bir şeyler akıp gidiyor. Bir de ayrılırken benim için endişelendiği için suratında değişik bir ifade de vardı, o şekilde bırakmak hiç mi hiç istemedim. Benim için endişelendi çünkü tam beni otobüse bindirirken otobüsün Harem'e gitmeyeceğini öğrendik. Gelibolu'ya giden tüm otobüs şirketleri bir garip galiba, veya hepsi beni buluyor. Hüseyin'de o saatte Esenler'den eve nasıl gideceğim diye epeyi bir endişelendi. Baktım gidemiyorum kuzenimi ararım dedim ama yine de pek tatmin olmadı bu fikirden. Neyseki otobüste bir bayan daha varmış karşıya geçecek de beraber geldik, hemde o da benim gibi asker yolu bekleyen biri hatta Hüseyin'in olduğu yerden. Yol boyunca sohbet ede ede geldik, Üsküdar'a kadar beraberdik. Çokta kolay oldu, Esenler'den servisle Beşiktaş'a oradan da motorla Üsküdar'a, Üsküdar'dan da taksiye bindim ve 23.15 gibi de evdeydim. Aşkım canım sevgilim boşuna beni merak etmiş oldu. Sabah işe gelince hemen Hüseyin'e rahat geldiğime dair mail yazdım, sonra da az önce aradı ve güzel sesini duyabildim. Ben canım sevgilimi şimdiden özledim, ne olacak benim bu halim hiç bilmiyorum.
Not: Resim o askere gitmeden önceki son geceden
Aşkım, bitanem, canım içi ben seni çok seviyorum yaaaa....

Cuma, Ekim 14, 2005

Son 48 Saat


Bu sefer gerçekten gidebiliyorum galiba ve Hüseyin'e kavuşmama 48 saat kadar bir zaman kaldı, bu 48 saat boyunca kalbim bu şekil atmaya devam ederse, onu gördüğümde durabilir diye düşünüyorum. Yine geçen sefer ki gibi Cumartesi akşam en son otobüse binerim, sabah erkenden orada olurum ve onun çıkmasını beklerim. Yanlış bilmiyorsam ve bir değişiklik yapmazlarsa Hüseyin 9'da çıkabilecek, akşamüstü 5'e kadar da beraber olabileceğiz. Toplam 8 saat, az ama hiç yoktan iyidir. Umarım o 8 saat hiç bitmez, dakikalar geri geri gider (biraz saçma bir hayal oldu).
Dün akşam tabi ki yine sevgilime ulaşmayı denedim ama bu sefer santraldeki er, denetlemenin bugün son olduğunu ve o yüzden heryerde albayların olduğunu, telefon görüşmelerinin yasak olduğunu söyledi. Allah'tan ilk aramamda düşürdüm, kırk saat didindikten sonra bu cevabı alsaydım çok üzülürdüm.
Sabah işe gelir gelmez, ilk işim olan maillerime bakıyordum ki ne göreyim canım sevgilim bana yine mail göndermiş. Rüyasında beni görmüş :) Maili yine tahmin edileceği üzere sürekli okuyup okuyup duruyorum. Bana gönderdiği maillerde hiç kötü bir şeyden bahsetmiyor, sadece mektubunda orada çok kötü insanların olduğundan falan bahsetmişti. Demin Faruk abiden mail aldım, dün akşam msn de konuşmuşlar, ona sürgünde olduğundan, kötü olduğundan bahsetmiş :( Faruk abi de abarttığını düşünüyor ama benim sevgilim böyle bir konuda abartmaz. Demek ki gerçekten kötü durumda ki öyle söylüyor :( Çok üzülüyorum çok. Şu 96 gün geçse de bitse bu işkence artık...

Aşkım bugün işim var biraz o yüzden az yazabiliyorum, zaten 2 gün sonra yanında olacağım.Seni çok ama çok seviyorum...
Not: Resimde aşkımın yanındakiler, yeğenim Koray ve abim Özgür

Perşembe, Ekim 13, 2005

Dün Konuşabildik :)


Dün canım sevgilim aradı beni, nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. Zaten telefonu kapar kapamaz sevinçten ağladım. Denetlemeleri olduğu için çok yoğunmuş ve dün spor denetlemesinde çok koşturmuşlar sevgilimi, o yüzden sesi çok yorgun geliyordu , bir de sürekli öksürdü, Allah'tan bugün denetlemeleri bitiyorda kurtulacak bu işkenceden. Pazar günü çok büyük bir ihtimalle gidebileceğim yanına, o yüzden çok mutluyum, bir kesinleşse daha da mutlu olurum ama bu sefer izin falan vermezlerse de gideceğim, kapıda dikilip dururum sevgilimi bana gösterene kadar. Dün akşamdan beri yine onu görünce ne yapacağımı, ağlamamak için kendimi nasıl tutacağımı düşünüp düşünüp duruyorum. Yemin töreni zamanı 3 gün görebilmiştim onu ama yine de yetmemişti, şimdi herhalde hiç mi hiç yetmeyecek.
Dün Hüseyin'le telefonda konuştuktan sonra mutlu mutlu eve gittim ve annem de epeyi bir gülerek karşıladı beni. Ben de halime gülüyor diye düşündüm ilk, (kendi kendine gülen bir tip komik olsa gerek) meğersem annemin bana bir müjdesi varmış, ona gülüyormuş. Hüseyin'den mektup gelmiş :), telefonda konuştuğumuzda Hüseyin söylemişti mektup yazdığını ama hiç o gün geleceğini düşünmemiştim. Mektup tabiki çok güzel, en az 50 kere okumuşumdur. Mektubu öpüp kokladım diye evdekiler benimle dalga geçtiler ama canımın içinin elinin değdiği mektubu nasıl öpmem ki. Ah bir pazar günü olsa da yanında olabilsem...
Bir de dün ben sevgilime mail atmıştım, belki okuyabilir diye, bu sabah işe geldim, maillerime bir baktım, Hüseyin'den mail :) Konuşamadığımız 4-5 günün üstüne bunların hepsi ilaç gibi geldi. Sabahtan beri maile bakıp bakıp duruyorum, iş yerindekilerde yakında dalga geçmeye başlayacaklar benimle.
Mektubunda Hüseyin oradaki herkesin kötü olduğundan bahsetmiş ve canının çok sıkkın olduğundan, o orada bu kadar sıkıntı çekerken elimden hiç bir şey gelmemesi beni gerçekten çok üzüyor. Keşke elimden bir şey gelse... Umarım bundan sonra daha az sıkıntı çeker ve şu 97 gün göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
Aşkım seni çok özledim ve seni herşeyden çok seviyorum...

Çarşamba, Ekim 12, 2005

Artık Dayanamıyorum


Dün yine 1 saat telefonu düşürmeye çalıştım, hatta bir tek ben değil ablam (Tülin) da epeyi bir uğraştı ama ne yazık ki yine Hüseyin'e ulaşamadım. Bir telefonun o kadar saat meşgul olmasına imkan yok, kesin telefonu açık bırakıyorlar diye düşünüyorum, şimdi denetim var diye mi görüştürmüyorlar nedir anlamadım. Hüseyin'le en son Cuma konuşabilmiştim, yani tam 5 gündür sesini duyamıyorum sevgilimin. Bugün büyük bir ihtimalle Reyhan Teyze'yi ararım, en son konuştuğumuzda üsteğmeni aramayı planlıyordu çünkü rüyasında sıkıntılı görmüştü Hüseyin'i. Umarım bir haber alabilmiştir yoksa bugün atlayacağım otobüse ve gideceğim yanına. Beni görüştüreceklerini bilsem hiç durmazdım herhalde ama görüştürmezler. Resmen hapis gibi, ne istediğim zaman görebiliyorum ne de sesini duyabiliyorum, hapishane de bile koşullar daha iyidir diye düşünmeye başladım artık. Hüseyin'in askerliği Gelibolu'ya çıktığında çok sevinmiştim, rahat olacak, istediğim zaman giderim diye düşünmüştüm. Acemiliği zamanında onu arayabileceğim bir numara yoktu ve ancak 2 günde bir konuşabiliyorduk, olsun diyordum normal yerine bir geçsin istediğim zaman arayabileceğim ve sık sık konuşabileceğiz ama görüldüğü üzere yine yanılmışım. Tam hatırlamıyorum ama zannedersem 5 gün konuşamadığımız hiç olmamıştı, acemilikteyken bile 3-4 gündü en fazla. Bu duruma daha fazla ne kadar dayanabilirim bilmiyorum ama etrafımda ki insanlara da zarar vermeye başladım artık. Evde tarumar estirir haldeyim, herşeye ters cevap veriyorum, hep sinirliyim. Bu hafta sonu aşkımın yanına gitmeyi herşeyden çok istiyorum. Onsuz herşey anlamsız, herşey sıkıcı... Biraz daha yazarsam ağlarım diye düşünüyorum, zaten patlamaya hazır bomba gibiyim. Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, Aşkım seni çok özledim, çoookkk SEVİYORUM ve artık sensizliğe dayanamıyorum...
Not: Resim Hüseyin askere gitmeden önce (Günkut Abinin Shaft'a çıktığı bir geceden)

Salı, Ekim 11, 2005

Son 99 Gün



Artık iki haneli rakamlara geçtik çok mutluyum bu açıdan, ama Hüseyin'e 3 gündür ulaşamadığım için çok mutsuzum :(. Dün tam bir saat telefonun düşmesini bekledikten sonra, tam sevinmiştim ki bu sefer de koğuşun telefonu yine açık kalmış. Bilerek mi açık bırakıyorlar bilmiyorum ama artık cidden sinirlenmeye başlıyorum. Dün kolordu teftişi vardı, cuma da ordu teftişi olacak, belki o yüzden telefonla konuşturmuyorlardır diye düşünüyorum. Dün rüyamda Hüseyin'i gördüm ama hiç de iyi değildi. Kaç gündür konuşamadım diye sıkılıyorum diye kötü rüya gördüğümü düşünüyorum, umarım gerçekten kötü değildir. Bir sesini duyabilsem rahatlayacağım ama duyamıyorum malesef. Rüyamın tek iyi bir yanı vardı yanındaydım ve bu kısım gerçekten de çok güzeldi. Artık onun yanında olmanın hayalini kurmaktan başka hiç bir şey yapamıyorum, onu tam bir ay önce bu gün görmüştüm. Ayın 11 inde 16.45 civarında ayrılmıştık, keşke bir ay öncesindeki gibi bugünde onun yanında olabilseydim. Bu bizim ayrı kaldığımız en uzun süre, yemin töreni zamanında bile 4 hafta olmuştu, eğer bu hafta sonu gidebilirsem tam 5 hafta üstüne görmüş olacağım. Arada bir düşünüyorum da bunları hesaplamaktan, düşünmekten kafayı yemiş olabilir miyim diye... Bu aralar işlerim çok yoğun olduğu için buraya uzun uzun yazamıyorum ama işlerim biter bitmez yine uzun yazacağım. Aşkım umarım bugün konuşabiliriz, aksi taktirde sen gelene kadar ben burda gerçekten delireceğim. Bir yandan geldikten sonra nişanlanacağımızı ve güzel bir adım atacağımızı düşünüp kendimi mutlu etmeye çalışıyorum ama bir yandan da senin yokluğuna dayanamıyorum. Bir de günlerdir iyi olup olmadığını bile bilmiyorum, bu da beni meraktan çıldırtıyor. Bugünlük bu kadar yazıyorum, umarım yarın buraya Hüseyin'le telefonda konuştuğumuza dair bir şeyler yazabilirim.
Aşkım seni çok ama çok özledim ve tabi ki çok seviyorum...
Not: Resimdekiler Reyhan Teyzenin halasının kızı Servet Teyze ve eşi

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Son 100 Gün


Bugün önemli bir gün çünkü sadece 100 gün sonra Hüseyin yanımda olabilecek. Cuma günü işe yine gelemediğimden dolayı bloga bir şeyler yazamadım. Perşembe gününden bilindiği üzere her yerim tutulmuştu ve o gün işten erken çıkmak zorunda kaldım, zaten ertesi günü de yatakta kıpırdayamaz bir halde geçirdim. Hatta cumartesi de aynı şekildeydim ki, Reyhan teyze aradı ve Hüseyin de böyle tutulduğu zamanlarda ona sirke aspirin ve kolonya üçlemesinden oluşan çok kötü kokulu bir karışım yaparmış ve geçermiş. O iksiri annem sadece ateşli olunduğunda geçerli diye biliyormuş ama değilmiş çünkü Cumartesi o kötü kokulu sıvıyı sürdükten sonra, uyudum ve uyandığımda banyo yaptıktan sonra bütün ağrılarım geçmişti. Sıcak suda iyi geldi ama günlerdir geçmeyen ağrılarım bir anda geçti. Aşkımı iyileştiren şey beni de iyileştirdi, bu konuyu buraya bu kadar yazmamın sebebi de buydu zaten.
Geçen hafta iş yerinde pek bulunamadığım için epeyi bir işlerim birikmiş ve sabahtan beri hiç durmadan bir şeyler yapıyorum, o yüzden buraya o kadar uzun yazamayacağım.

Hüseyin'le en son cuma akşamı konuşabildik ve o yüzden benim sinirlerim yine bozuk çünkü aşkımı çok özledim. İki gündür arıyorum tabiki ama bir türlü ulaşamıyorum ona, ya koğuşun telefonu açık kalmış oluyor, ya Hüseyin yemekte oluyor, ya telefonlar kırk saat meşgul oluyor. Keşke yanına cep telefonunu alsaydı da, ona ulaşmak bu kadar zor olmasaydı.
Bu arada günlerdir sevgilime mektup da yazamıyorum, ağrı sızı derken sürekli yatmaktan sevgilime iki satır mektup bile yazamaz oldum, çok ayıp bana.

Aşkım seni çok ama çok özledim ve çok ama çok SEVİYORUM...

Perşembe, Ekim 06, 2005

Canımın İçini Çok Özledim


Bugün her yerim ağrıdığı için az yazabileceğim buraya. Her yerim ağrıyor çünkü iş yerinde arka çaprazımda duran cam açıktı ve ben bir ara hissetmiştim soğuk olduğunu ama bu şekilde tutulacağımı bilseydim kalkar kapardım. Dün gece neredeyse hiç uyuyamadım, şimdi de ağrı kesicilerle ayaktayım. Neyse buraya kırk saat ne kadar kötü olduğumu anlatmayacağım tabi ki, dün öğlen Hüseyin aradı ve epeyi uzun sayılabilecek bir konuşma yapabildik. Sesi yine bana pek iyi gelmedi, zannedersem çok yoruyorlar sevgilimi :( Neyse ki bu akşam nöbeti yok da ben de onu arayabileceğim. Dünkü konuşmamızda 10 gün sonra yanına gideceğimden de konuştuk, o ilk yine beni düşünüp yorulmamı istemediğini söyledi ama ben inatla yorulmayacağımı söyledikten sonra yine planlar kurmaya başladık. Bir asker arkadaşının da kız arkadaşı gelmeyi düşünüyormuş ve Kadıköy'de oturuyormuş, onunla gelirsin dedi. Ben aslında kimseye bağlı kalmak istemiyorum, bir de tanımadığım biri ama olsun artık tanışırım napıyım. Gerçi Hüseyin'e ben yanlız da gelirim problem olmaz, nasılsa günübirlik dedim. Bir o gün gelsin de düşünürüz nasıl gideceğimi. Umarım bu sefer bir aksilik olmaz da gidebilirim.
Başta da dediğim gibi bugün az yazabileceğim ama şunu yazayım hemen, Aşkım Seni çok ama çok fazla ÖZLEDİM ve ÇOKKKKK SEVİYORUM...
Not: Resim Restaurant İlhan'da çekildi

Çarşamba, Ekim 05, 2005

105 Gün


Aşkıma kavuşmama sadece 105 gün kaldı, şöyle iki hanelilere başlamamıza hiç bir şey kalmadı yani. Dün akşam nöbette olacağını söylediği için aramadım ve bu akşam da aramayacağım ama sesini duymayı çok istiyorum. Hatta dün akşam bir ara arasam mı acaba diye çok düşündüm, belki oradadır, iki saniyede olsa sesini duyarım dedim ama sonra vazgeçtim. Nöbet saatleri 2 saat oluyormuş, bu gece ki nöbeti yanlış bilmiyorsam 2-4 arası. Ayın 9'unda olan teftiş de galiba 9'unda olmayacak da, 10'unda (Pazartesi) kolordu denetimi, 14'ünde (yani Cuma) ordu denetimi var diye anladım. O hafta sonu da yanına gitmeyi umud ediyorum ama Hüseyin oruçlu olacağımızdan dolayı gelme istersen dedi ama sonra sesimin gittiğini anlayınca, tamam gelirsin ama zor olacak senin için dedi, benim için onu görmemek zor oluyor, hiç yemek yemesem de olur...
Geçen gün konuştuğumuzda Hüseyin bana bizim nişan planımızı babasına söylediğini söyledi, iyi pek güzel olmuş tabi ama daha benim babam gelmediği için ve telefonda da söylemek istemediğim için ben daha babama söylemedim. Gerçi bir şey farketmez, nasıl olsa biliyor ve yok ben seni evlendirmeyeceğim diyecek hali yok ya. Biz şimdi bu nişan hayallerini kuruyoruz ama evlenmemize daha epeyi var gibi görünüyor, daha hiç bir şeyimiz yok ve nasıl olacağı konusunda epeyi bi endişelerim var. Biz bu gidişle bir kaç yıl nişanlı kalırız :(

Bu arada dün ablam (Pelin) benim buraya yazdıklarımla dalga geçti, yok efendim kimseye gülmemeliymiş de, başkasına gülmüş çok komik şeyler yazıyor diye sonra kendi kardeşi yapıyormuş böyle saçma sapan aşk meşk dolu sitelerde falanda filan. Kırk saat dalga geçti, bende kızdım tabi, çünkü o benzettiği yazılarla benim yazılarımın uzaktan yakından alakası yok. Ben o söylediklerini ablamın kıskançlığına veriyorum, bundan bir süre öncede bebeğin sitesine hergün yazmadığımı ama bu bloguma hergün yazdığımı söylemişti. Kesin kıskanıyor, onu bebeğinin bloguyla daha az ilgileniyorum diye düşünüyor galiba ama ona da hergün yazamam ki. Neyse kim ne derse desin ben ne hissediyorsam onu yazacağım, kimseye de burayı zorla okutmuyorum.

Ablama komik gelse de yine yazacağım yine yazacağım, AŞKIM SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM...
Neyse bugünlük bu kadar yazıyorum, ama şunu söylemeden edemeyeceğim, Hüseyin seni çok özledim ben yaaaa :(
Not: Resmimizi belli olduğu üzere yine ben çektim, ikimizde bir garip çıkmışız ama olsun yine de aşkım hep şeker

Salı, Ekim 04, 2005

Gidemedim :(


Buraya hafta sonu Hüseyin'i gördüm, Gelibolu'ya gidebildim tarzında kelimeler yazmayı çok isterdim ama malesef bunları yazamıyorum çünkü gidemedim. Cuma akşamı 19.30'da Hüseyin'i aradım ama o esnada nöbette olduğu için konuşamadık. Nöbeti bittikten sonra arar diye düşünmüştüm ama aramadı, aramayınca bende izin vermediklerini düşündüm ve çok çok üzüldüm ama yine de belki pazar izin verirler ve ben cumartesi gece otobüse biner giderim diye düşündüm. Amaaaa, cuma gecesi boğazımın hafif ağırmasını kaile almadan uyudum, uyumak ne mümkün her yutkunduğumda uyandım. Sonra sabah ateşim tavana fırlamış bir şekilde uyandım, bir yandan da anneme hasta olduğumu çaktırmamaya çalıştım çünkü eğer Hüseyin Pazar izin alabilirse onun yanına gidebilirdim ama annem hasta olduğumu anlarsa göndermez beni diye epeyi bir direndim ama ne mümkün. Gerçi daha sonra anneme söylediğimde çok güldü bana ve sen kendinde o gücü bulduktan sonra ben bir şey demezdim dedi. Bu grip benim hatayımda geçirdiğim en ağır gripti herhalde, hiç bu kadar kötü olduğumu hatırlamıyorum. Dün bloga bir şey yazamamamın sebebi de bundan dolayı, yoksa sevgilimi ihmal etmiş değilim. 3 gündür evde yatak döşek yatıyorum, neredeyse hiç yemek yiyemiyorum, geceleri pek uyuyamıyorum, kısacası korkunç günler geçiriyorum. Şu anda da tam olarak iyileşmiş değilim ama yine de idare ederim işte. Neyse burada önemli olan ben değil Hüseyin, canım sevgilimle Cumartesi konuştuk, benim en kötü olduğum gün (ki yine de sesini duyunca epeyi iyi oldum ama telefonu kapatınca çok ağırlaştım) öğlen saatlerinde aradı ve çarşı izninde olduğunu söyledi ama sadece 3 saat izin vermişler onlara. Ben yarım saat bile olsa, onu görmek için giderdim yanına ama zannedersem o da bunu bildiği için ve benim yorulmamı istemediği için söylemedi izin alabildiğini. Onunla konuştuğumda, zaten gelemeyecektim bu hastalıktan falan dedim ama belki de gidebilseydim hasta olmaya bilirdim. Çünkü küçükken de çok üzüldüğüm zamanlarda hastalanırmışım, şimdi de öyle olmuş olabilir diye düşünüyorum. Uzun zamandır diyordum artık Hüseyin'sizliğe dayanamıyorum diye, gerçekten dayanamadığım şimdi ortaya çıktı galiba.
Dün akşam canım sevgilimle konuşabildim ve o da Cumartesi aşı olmuş :(, çünkü canım sevgilimi arı sokmuş, öldüreceğim Gelibolu'daki bütün arıları. Bu ilk de değil, bir kere de acemilikteyken sokmuştu, ne istiyorlar benim canım sevgilimden, pis arılar, gerçi biz konuştuğumuzda sadece kaşıntı vardı yani öyle çok da kötü bir şey değil ama neden olsun. Şu önümüzdeki 2 gün boyunca konuşamayacağız çünkü Hüseyin'in nöbeti olacakmış :(, yani Perşembe'ye kadar sesini bile duyamayacağım...

Bugünlük ancak bu kadar yazabiliyorum, Aşkım benim, seni çok seviyorum ve seni acayip çok özledim. Umarım 2 hafta sonra yanına gelebilirm, bu sefer çok ümitlenmemeyi düşünüyorum, sonra çok kötü hayal kırıklığı yaşıyorum ve çok üzülüyorum :(((((
Not: Resimde sevgilimi bulamayanlar için ipucu, oradaki en yakışıklı, en kusursuz asker benim sevgilim :)

Cuma, Eylül 30, 2005

Belki Gidebileceğim :)


Dün sevgilimi akşam 19.30'da aradım ve inanılmayacak bir şey oldu, ilk denememde onunla konuşabildim ama nöbete gidiyormuş tam o esnada. O yüzden iki saniye konuşabildik, o iki saniyede ben hemen izin alıp alamadığını sordum. Belki izin vereceklerini ve nöbeti bittikten sonra geç vakitte beni arayacağını söyledi. Ben de bir ümitle bekledim tüm gece arar diye ama arayamadı. Belki nöbeti uzadı, belki telefon düşmedi, belki de çok yorulmuşta da hemen uyudu. Bunlardan hangisiyse artık, problem değil arayamaması tabiki ama ben meraktan çatlayacağım, acaba gerçekten izin alabilecek mi ve ben gerçekten sevgilimi görebilecek miyim... Bu soru bütün gece, hatta bütün gün, o beni arayana kadar kemirecek beynimi herhalde. Dün gece belki arar da o aradığında uyuyor olmayayım diye yarıma kadar uyanık kaldım (ancak dayanabildim), sonra da yatarken tüm telefonları baş ucuma koydum ama olmadı, olsun napalım bugün konuşuruz. Umarım o kadar beklediğime ve meraktan çatlamama değer ve yanına gidebilirim.
Ben her gün sıradan bir şekilde işime geliyorum, evime gidiyorum, çok nadiren de olsa dışarda bir şeyler yapıyorum, ablama gidiyorum ama değişmeyen bir şey var ki o da; Hüseyin'i düşünmeden bir anım bile geçmiyor. Şu son bir kaç gündür hemen hemen hergün bir saniyede olsa konuşabiliyoruz ama Hüseyin'in sesi bana hiç iyi gelmiyor. Hiç bir zaman oflamayan, puflamayan, söylenmeyen, hatta ben şakadan offflasam bile "off yok" diyen sevgilim şimdi hep bir bıkkın, sıkkın ve söylenen konuma geldi. Bu nasıl bir şey hiç anlamıyorum, onun kadar sabırlı bir insanı bile bu hale getirdiklerine göre diğer askerlerin kendilerini jiletlemeleri, intihar etmeye çalışmaları çok normal gelmeye başladı artık bana. Çünkü benim sevgilim her kötü durumdan iyi bir yan görmeyi başaran, en büyük sıkıntılara bile göğüs geren güçlü bir insandır. Ama şimdi Hüseyin ofladığına göre askerlik gerçekten bir hapis hayatı değil de ne? Zaten geçenlerde kendi de hapisteyim burda dedi, bende telefonlarımız dinleniyor diye öyle deme tatildeymişsin gibi düşün dedim ama sonra düşündüm de benim onu hiç anlamadığımı düşünmemiştir umarım. Gerçi onun düşüncelerini okumaya çalışmamalıyım çünkü ben ne zaman bunu yapsam yanılıyorum, çünkü benim aşkım hep pozitif düşünür. Eminim şimdi de öyle yapmıştır.

Bugün aşkımız ve anılarımızdan değil de daha çok Hüseyin'in nasıl bir insan olduğundan bahsettim ve bugünlük de bana ayrılan süre burada sona erdi.

Aşkım, meleğim, bitanem sabret az kaldı yanına gelmeme, gönlünü ferah tut. Ben seni çok seviyorum, çok özlüyorum ve hemen hemen aynı acıları bende yaşıyorum. Şu anda askerde(hapiste) olan ben değilim ama, SENSİZ İstanbul da benim için bir HAPİS...

Not: Resimdekiler şuanda bulunduğu yerden yani Fabrikadan arkadaşları, aşkım yine çok şeker :)

Perşembe, Eylül 29, 2005

Hafta Sonu İptal :((


Bugün tam olarak 111 günümüz kaldı, yani 3'te 1'inden çoğu geçti ama bana hala çok çok günümüz var diye geliyor. Dün Hüseyin'le konuştuk ve malesef bölük ceza almış ve bu hafta sonu çarşı iznine çıkamayacaklarmış :(((( Yani ben canım sevgilimin yanına gidemeyeceğim ama ne yapalım bende büyük teftiş bittikten sonra giderim yani ayın 9'u geçtikten sonra ki hafta olan 15-16'sı olan hafta sonu. Ama tabi ki çok ama çok üzüldüm, belli etmedim ama içimden bir şeylerin akıp gittiğini hissettim. Bütün hafta kendimi hazırlamıştım, ne güzel gidecektim, ne güzel kokusunu duyabilecektim,... bir sürü şey vardı aklımda ama bunların hiç biri olamayacak. İlk bir bocalamadan sonra hemen kendimi toparladım ve olsun, 15-16'sında kesin gelirim dedim. Onunda sesi kötü oldu tabi ve yine seni çok özledim dedi bir iki kere. Bende onu çok özledim ve bu hafta sonu onun yanında olmak verken yine İstnabul'da olacağım ve onsuz olacağım için çok çok üzgün olacağım, hatta şimdiden çok çok üzgünüm... Dün sevgilime yine uzun bir uğraşın sonunda ulaşabildim, ilkinde onbaşının biri kırk saat beni hatta beklettikten sonra ikincisinde tam nöbeti bitmiş, telefonun yanındaki masaya oturmuş ve ben aramışım. Ne kadar güzel bir tesadüf değil mi? Hüseyin her ihtimale karşı belki Perşembe(yani bugün) bir değişiklik olur da çarşı izni verirler diye beni ümitlendirdi ama olmazsa da canımız saolsun ne yapalım. Onun sağlığı, keyfi yerinde olsun da gerisi boş, ben göremesemde olur. Mesela sevgilim çok uzakta da olabilirdi ve benim bu 6 ay süresince onu hiç görme şansım dahi olmayabilirdi. O yüzden buna da şükretmek lazım... Mesela işe gidip gelirken tanıştığım bir kız var, Figen, onun 2 yıllık erkek arkadaşı uzun dönem er ve daha 270 günleri var veya bu blog sayesinde tanıştığım ve mailleştiğim Tertibim Ayşen var, onun 10 yıllık erkek arkadaşı, şu anda nişanlısı kısa dönem ama Van'da. Allah onlara sabır versin. Ben yine söylenmeyeyim, çarşı iznine ilk çıktığında ben sevgilimin yanında olabileceğim ya onlar ne yapsınlar. Ben dün bizim aşkımızdan bahsediyordum yarım kaldı, hemen devam edeyim. Benim sevgilim öyle şeker, öyle mükemmel, öyle kusursuz ki Allah herkese onun gibi bir sevgili nasip etsin ve herkesi benim kadar mutlu etsin. Hep diyorum ya ben dünyanın en şanslı bayanıyım diye gerçekten de öyleyim. Bir kere olsun beni kırmamış, üzmemiş, kızdırmamış, kötü hiç bir şey yapmamış bir sevgilim var da ondan çok şanslıyım. Beni hep mutlu etmiş, hep yüzümde gülücükler olmasını sağlamış ama o gülücüklerin kendinden değil de benden kaynaklı olduğunu savunmuş biri. Ben onunlayken mutluyum ve onun sayesinde gülüyorum ama o bana diyor ki sen benim "mutluluk perimsin", bende ona diyorum ki "hayır mutluluk perisi değil, senin sayende mutlu periyim" :) Bugünlük bu kadar anlatıyorum, arkası yarın. Bu arada Maşallah :) Aşkım, bitanem, sevdiğim seni çok özledim ve bu pazar yanında olamayacağım diye çok üzgünüm çünkü seni deliler gibi ÖZLEDİM ve tabiki çok SEVİYORUM...
Not: Resimde Reyhan Teyze ve Hamit Amca'yı yolculuyoruz, Cuma akşamı saat 11 civarı.

Çarşamba, Eylül 28, 2005

Hafta Sonu İçin Lütfen Dua Edin :)


Dün Hüseyin'le konuşabilmek için yaklaşık yarım saatimi telefonun başında geçirdikten sonra koğuşa ulaşabildim ama sevgilime ulaşmam ne mümkün. Er'in bir tanesi çıktı ve orada temizlik olduğunu ve o anda kimseyi çağıramayacağını söyledi. Bende sinir oldum tabi, ama yılmadım, aradan yarım saat geçtikten sonra yine denedim. Bu sefer sürekli meşgul çalan telefon çalıyor çalıyor ama açan olmuyordu. Yine sinirlenmiştim ki Hüseyin aradı :) Bir önceki gün konuşamadığımız için aradı ve sesi acayip yorgun geliyordu. Meğersem Pazartesi akşamı 3'ten beri uyuyamamış çünkü nöbeti varmış, sonra gündüz de uyuması gerekirken uyumamış uyuyamamış. Kıyamam ben sevgilime, canımın içine, tatlı biricik aşkıma nöbet niye tutturuyorlar ki :( Neyse dün konuşmamızda (zaten azıcık konuşabildik) hemen hafta sonu izinli olup olamayacağını sordum ama daha belli değilmiş, Çarşamba belli olacak dedi. Yani bugün burayı okuyan herkesten bir ricam olacak lütfen bizim için dua edin ve bir aksilik çıkmadan ben sevgilimin yanına gidebileyim...
Bugün bir değişiklik yaparak onu ne kadar özlediğimden bahsetmeyeceğim, onunla geçirdiğimiz şu 9 ay 20 günün güzelliğinden bahsedeceğim, yani anılarımızdan ve ilişkimizin güzelliğinden. Daha çıkmaya başladığımız ilk günden itibaren evlenmeyi ve ikimizde hayatlarımızın aşklarını bulduğumuzu bir şekilde biliyorduk. Bu belki diğer insanlara çok saçma gelebilir ama bu bölye, hatta ilşkimiz başladığı gün değil ben onu ilk gördüğüm günden beri biliyordum onun farklı ve kusursuz olduğunu. Şimdi söyleyince bana da çok garip geldi ama sadece içimden bir ses öyle söyledi. Ve o içimdeki ses yanlıtmamış beni, o benim hayatımda tanıdığım en kusursuz, en mükemmel, en ben gibi olan insan. Ben gibi derken şöyle: huylarımızın, hoşlandığımız şeylerin benzemesinden bahsetmiyorum, onlar zaten çok benzer de. Asıl aynı olan şey bence yüreğimiz, (gerçi bence o benden çok daha iyi ama) içimizde ki sevginin büyüklüğü, birbirimize olan hislerimiz,.. vs.
Bizim aşk hikayemizden bugünlük bu kadar, daha sonra devam edeceğim. Daha anılarımızı anlatmaya fırsat bile olmadı ama onlar daha sonra... Aşkım, Meleğim, Herşeyim Seni çok Seviyorum
Not: Resim kuzenim Esra tarafından çekildi ve o esnada biz önümüzdeki yemeğe saldırmak üzereydik, doğal olsun diye haber vermeden çekti. Gerçekten çok doğla oldu, saldırı anı :)

Salı, Eylül 27, 2005

Nazar Değmesin


Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımdan (Elif'ciğimden) bir mail aldım ve bana çok mantıklı gelen ve daha önce ben neden düşünmedim dedirten bir şey söyledi: Blogumdan dolayı ilişkimize nazar değeceği. Doğru söylüyor, ilişkimiz, sevgimiz, aşkımız, beraberliğimiz o kadar güzel ki nazar değebilir. Yanlış anlaşılmasın burayı okuyan arkadaşlarım tarafından nazar değmez de, buraya netten bir şekilde girenlerde olabilir, araların gıpta edenleri de olabilir diye bugünkü bloguma nazar boncuğu resmi koyacağım.
Aşkım, sevgilim, bitanem dün akşam yarım saat ila 45 dakika uğraştıktan sonra telefonu düşürebildim ama sevgilimin sesini sadece bir saniye duyduktan sonra ki o esnada yatıyormuş, hattan düştüm. Sonra bir 15 dakika daha uğraştım ama yine her zaman ki gibi sürekli meşguldü telefon. Düşünebiliyormusunuz o kadar saat uğraşayım, sonra tam düşürdüm konuşabileceğim derken hattan düşeyim ve üstüne üstlük canımdan çok sevdiğim sevgilimi yatağından kaldırmış olayım... Bu cidden çok sinir bozucu bir şey. Neyse ben bu hafta sonunu düşünüp kendimi bu sinir harbinden kurtarabilirim de ya izin vermezlerse o zaman çok kötü olur işte. O zaman da ne yapalım bir hafta daha bekleriz der yine Polyannacılık yaparım. Ama Hüseyin'i cidden çok özledim yaa, artık onsuz bir güne daha dayanabileceğimi düşünemiyorum ama Allah bir şekil yardım ediyor da günler geçiyor.
Bugün burada çok gevezelik yapamayacağım, umarım resimleri koymamakta yine problem yaşamam ve kolayca resimlerimi yerleştirebilirim bloguma.
Neyse işte şimdilik bu kadar, Aşkım, Bitanem, Sevdiğim seni çok SEVİYORUM ben :)

Pazartesi, Eylül 26, 2005

Haftasonunu İple Çekeceğim


Bloguma bir şey oldu ve demin uğraşıp da yazdığım upuzun postu bir anda sildi ve bütün yazdıklarım boşa gitti :( Olsun ne yapayım tekrar yazarım bende... İlk önce şunu söyleyeyim, bu hafta sonu belki Hüseyin çarşı iznine çıkabilecek ve bende onun yanına gidebileceğim ve onu görebileceğim. Zaten göremezsem herhalde delireceğim çünkü onsuz o kadar bunaldım ki anlatamam. Zaten Hüseyinsizliğe zor dayanıyorum bir de üstüne üstlük diğer problemlerin ardı arkası kesilmiyor. Ne yapacağımı şaşırdım artık, ne yapsam yanlış yapıyorum, ne yapsam hatalıyım. Halbuki Hüseyin yanımda olsa bu problemlerin hepsini beraber göğüslerdik ama yok :( Neyse ne yapalım askerlik bu, elbet bir gün bitecek. Hatta tam 114 gün sonra bitecek.
Cumartesi doğum günüm olmasından dolayı öğlen Hüseyin'i aradım ve konuştuk ama yanında birileri olduğundan rahat konuşamadı o. Sonra öğleden sonra msn'den konuştuk 5 dakika kadar. Msn nasıl açık hemen söyleyeyim, sevgilim oradakilere Linux dersi verdiğinden dolayı, bilgisayar kullanabildi bu hafta sonu. Dolayısıyla nete girebildi ve çok da güzel oldu. Neyse msn de konuştuk da tam anlamıyla konuşamadık tabi çünkü yanında insanlar vardı yine. Pazar günü ise gündüz aradım onu ama akşam beni arayacağını ve yine yanlız olmadığını söyledi. Ben akşamüstü ablamla alışverişe çıkmıştım ki evi aramış ama konuşmamış annemle çünkü o an çok duygusalmış (yani ben öyle anladım), benden başkasıyla konuşacak durumda değilmiş. Neyse akşam 7.30 gibi aradım ve epeyi uzun konuşabildik sevgilimle. Sesi epeyi kötü geliyordu, sürekli beni çok özlediğini söyledi durdu. O da beni benim onu özlediğim kadar özlemiş, yani delicesine...
Bu günlük bu kadar yazıyorum, Aşkım, Sevgilim seni çok ama çok ÖZLEDİM ve SENİ ÇOK ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM HEM DE HER ŞEYDEN ÇOK...
Blogumu okuyan herkese sesleniyorum, lüften bizim için dua edin de hafta sonu görüşebilelim, yoksa ben cidden delireceğim.
Not: Bugün bloguma bir şeyler oldu bir türlü resim eklememe izin vermiyor. Daha sonra tekrar deneyeceğim ama olmazsa da yarınkine eklerim ne yapayım. Sonunda resmi bloguma koyabildim, 27.09.05 de

Cumartesi, Eylül 24, 2005

Doğum Günüm


Bugün benim doğum günüm ve aşkımsız geçireceğim doğum günümü. Keşke Hüseyin de yanımda olabilse ve biz bugünü beraber geçirebilsek ama malesef her zaman insanın her isteği yerine gelmiyor gelemiyor.
Bugün Hüseyin'le beraber kutlayabileceğimiz ilk doğum günüm (yani ilişkimiz başladığından beri hatta tanıştığımızdan beri ilk 24 Eylül) aslında güzel bir şey ama sevdiğim insan bugün yanımda olamayacağından dolayı kötü bir şey... Yani uzun lafın kısası hem iyi hem kötü. Ama ben bunu kötü olarak düşünmek istemiyorum çünkü hayatımın hiç bir evresinde, hiç bir doğum günüm de hayatımda Hüseyin yoktu ve hayatım anlamsızdı. Şimdi çok abarttım gibi gelebilir ama bence öyle. Hüseyin burada olamasa da(ki bundan sonra hep yanımda olacak ve ben doğum günlerine öyle önem veren biri değilimdir) o benim gerçekten hayatımın anlamı, şu güne kadar aldığım en değerli, en büyük hediye. O hayatıma girdiğinden beri kendimi dünyanın en şanslı insanı olarak görüyorum, onun sevgilisi olmak, onun sevdiği insan olmaktan dolayı gurur duyuyorum.
Hüseyin iyi ki varsın, iyi ki hayatıma girdin ve iyi ki sevdiğim oldun. Sen olmasan ben ne yapardım hiç bilmiyorum. Sen benim mutluluk perim, meleğim, bana lütfedilmiş çok büyük bir armağansın.
O yüzden doğum günüm aslında bugün değil Hüseyin'le tanıştığım gün (yani Hüseyin'in doğum günü, 7 Aralık 2004) çünkü dünyanın en değerli hediyesini o gün aldım.
Aşkım herşey için çok teşekkür ederim. İyi ki BENİMSİN :) (mine mine mine)
SENİ ÇOK SEVİYORUM...
Not: Buraya Papatya koymamın sebebi, canım sevgilimin bana Papatya demesinden dolayıdır

Cuma, Eylül 23, 2005

Santraldeki Aptal Er


Dün ne oldu inanamazsınız, ben Sevil Hanım'la (iş arkadaşım) Bostancı'da biryerde yemek yiyordum ki Reyhan Teyze aradı ve Üst Teğmen'in numarasını istedi panik bir şekilde. Sesi acayip endişeliydi, ne oldu Reyhan Teyze, kötü bir şey mi var dedim. O da bana az önce santrali aradığını ve santraldeki erin aynen şöyle söylediğini söyledi:
  • Burada çok yağmur yağdı, yatakhanenin çatısı çöktü...
Bunu söyleyen er herhalde IQ açısından epeyi bir şanssızmış, orayı arayanın bir anne olduğunu anlayamamış olsa bile, asker yolu bekleyen bir bayan olduğunu anlamış olması ve böyle bir şeyin insanı ne kadar endişelendirebileceğini bilmesi lazım ama nerdeeee. Neyse Reyhan Teyze da tabi ki panik olmuş, haklı olarak ve Yemin Töreni zamanı bizi gezdirirlerken sadece tek koğuş olduğunu zannetmiş. Bende ona dedim ki bir sürü koğuş vardı, bize sadece 2 numaralı koğuşu gösterdiler, hatta koğuşların önlerinde isimler yazıyordu falan dedim ve Üst Teğmen'in numarasını verdim. Telefonu kapattık ama tabi ki bende acayip panik oldum, bir yandan da sevgilime bir şey olsa hissederdim, hiç bir şeyi yoktur diye düşündüm ama yine de insan çok korkuyor. Neyse 2 dakika sonra aradı Reyhan Teyze, konuşmuş Şahip Bey'le ve bir koğuşun çatısı PVC kaplıymış ve sadece o düşmüş, yani dert edecek, büyütülecek hiç bir şey yok demiş ve tüm askerlerin sağlığı yerinde olduğunu söylemiş. Kısacası dün bize o salak er epeyi bir korku yaşattı.
Başka konulara geçmek gerekirse Reyhan Teyze bu sabah yola çıkacakmış ve hazır Üst Teğmen'i aramışken hafta sonu orada olacağını ve oğlunu 1-2 saatliğine görüp göremeyeceğini de sormuş, Şahip Bey de tabi ki görebilirsiniz demiş. Çok sevindim görebilecek olmasına, keşke bende gidebilsem ve sevgilimi görebilsem...
Aslında hiç fena olmaz, ne olacak ki, Cumartesi orada olacak şekilde giderim, sonra Reyhan Teyze ile birlikte sevgilimi 1-2 saat görür, sonra da beraber otobüse biner geliriz, ama şöyle bir problemim var, bu ay çok alışveriş yaptığım için azıcık bir param kaldı ve onunla kredi kartımı ödeyip ancak ayın sonunu getirebilirim :( Neyse napıyım bende 15-16 Ekim'de giderim...
Dün yine sevgilimin güzel sesini duyamadım ve yine onu deliler gibi özledim. Herhalde bu kelimeleri burayı okuyan herkes ezberlemiştir ama napıyım, çok özlüyorum çok...
Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, AŞKIM'I ÇOK AMA ÇOK, HERŞEYDEN ÇOK SEVİYORUM :))))
Not: Resimdekiler Aşkım'ın acemilikten arkadaşları, Aşkım yine çok şeker

Perşembe, Eylül 22, 2005

Mektuplarımı Vermiyorlar Ona :(


Dün canım sevgilim öğlen saatlerinde beni işten aradı ve uzun sayılabilecek bir konuşma yapabildik. Orada yağmur yağdığı için herkesi gazinoya toplamışlar, Hüseyin'de fırsattan istifade beni aradı :) Mektupların ikisinin oraya geldiğini ama üzerlerine tarih yazmamam gerektiğini söyledi. Peki okudun mu mektupları dedim, hayır okuyamadım, vermiyorlar dedi. Yani uzun lafın kısası benim ilkokuldan gelen alışkanlığım yüzünden (her şeye o günün tarihini atma alışkanlığı) aşkım, sevgilim, bitanem mektuplarına ulaşamıyor :( Bana müsait olduğu bir zamanda mektup yazacağını ve ayrıntıları anlatacağını söyledi. Ben bu işten hiç bir şey anlamadım, tarih olunca ne oluyor ki... Aman hiç anlamıyorum böyle saçma sapan kuralları.
Bir de dün telefonda benden resim tab ettirmemi istedi (hani dünkü post'a koyduğum), orada olan kişi sayısınca tab ettirip göndermemi istedi. Bende tabiki iş çıkışında Kadıköy'deki fotoğrafçıda buldum
kendimi ve bugün öğlen resimleri almak üzere anlaştım. Ofisten birileri alacak ve Hamit Amca'ya verecekler ki akşam Reyhan Teyze yanında götürebilsin. Böylelikle benim mektuplar gidemiyor ama en azından resimler kesin ulaşabilecek ona.
Reyhan Teyze bu akşam Dalyan'a gitmek üzere yola çıkacak, Cuma sabahı orada olacak, sonra Cumartesi Hüseyin'i bir yarım saatliğine görebilmek için Gelibolu'ya gidecek. Ekim'de teftişleri olduğu için o güne kadar çarşı izinleri dahi olmayacakmış, yani benim ona en erken gitme vaktim 15-16 Ekim. Umarım bir aksilik olmaz ve ben en geç o zaman gidebilirim sevgilimin yanına...
Onu o kadar çok özledim ki, artık gerçekten dayanacak gücüm kalmadı :( En çok da güzel gözlerini özledim...
Neyse bugünlük biraz kısa tutacağım, çünkü işim var. Aşkım seni çokkkk SEVİYORUM ki sen bunu çok iyi biliyorsun :)

Not: Resim Cumartesi akşamı Gelibolu sahilinde sevgilimle otururken benim tarafımdan çekilmiştir...

Çarşamba, Eylül 21, 2005

119 Gün


Günaydın Sevgililerin En Güzeli,
Bugün itibariyle tam tamına 129 gün sonra sana temelli kavuşabileceğimden dolayı çok mutlu ama dün de sana ulaşamadığımdan dolayı sinirli ve bir o kadar da üzgünüm. Bu telefonlara bir şey yapsalar hiç fena olmayacak, Reyhan Teyze'nin fikri galiba doğru, o dedi ki Ekim'de tevtiş var ya, o zamana kadar bilerek ve isteyerek telefonları bozuk gibi yapıyorlar ki bu sayede bizler sizlere ulaşamayalım. Bu çok haince, hiç beni düşünmüyorlar, ben sevgilimin sesini duymazsam çok antipatik bir insan oluyorum, bunun farkında bile değiller. Ben bugün yapacağımı bilirim, önce Reyhan Teyze'yi arayıp Hüseyin'e ulaşıp ulaşamadığını soracağım, daha sonra eğer ulaşamadıysa arayacağım Üst Teğmeni. Bana engel olamazlar, sevgilimin sesini duyacağımmm.
Dün canım sevgilime yine mektup yazdım, ilk mektubum(Cuma akşamı yazdım Cumartesi sabahı postaladım) eski olan mektuplarla beraber toplam 10 sayfa, biraz abarttım galiba ama 6 tanesi acemilik döneminde gönderemediklerimdi. Yeni olan 4 sayfayı şu şekil yaptım, indirdim internetten papatya(Hüseyin bana papatya der) resimlerini, paintte bir güzel geliştirdim onları ve çıktısını alıp mektup kağıdı yaptım. Sonra mektubun içine 100lük telefon kartı falan da koydum. 2. mektubumu (Cumartesi akşamı yazdım Pazar sabahı postaladım) ise pembe Winnie The Pooh ve Piglet'li pembe mektup kağıtlarına yazdım, 2 veya 3 sayfa (şimdi tam hatırlayamadım), bir de pembe zarfın içine resimlerden 5-6 tane koydum. Sonra pazar akşam yazdığımı annem Pazartesi postaladı, o da sarı- yeşil gibi olan kağıtlara (üstünde papatyaya benzer bir çiçek olan) yazdım, yine 3 sayfa ve yine resimlerle beraber. Sonra dün yazdığım mektubu mor Winnie The Pooh ve mor filli 3 kağıda yazdım, bir de dün netten indirdiğim Papatya ve Kelebek isimli hikayeyi de koydum içine ve tabiki resimlerle beraber. Yani toplam 4 mektup gönderdim ama daha ulaşıp ulaşmadıklarını bile bilmiyorum. Eminim okunuyorlardır ama en azından el koymasalar mektuplarımıza...
Neyse bugünlük yine bu kadar, zaten çok konuştum. Şimdi çalışma vakti.
Aşkım, bitanem, sevdiğim ben seni çok SEVİYORUM yaaaaa....
Not: Resimdekiler Aşkım'ın şu anda bulunduğu yerdeki yani Fabrika'daki tertipleri

Salı, Eylül 20, 2005

Aşkım Seni Çok Özledim...


Aşkımı en son sadece 9 gün önce görmeme rağmen, onu nasıl özledim nasıl özledim anlatamam. Eminim bu satırları okuyan insanlar (Hüseyin ve ben dışındakiler) abarttığımı düşünüyorlardır ve hep aynı şeyleri tekrarladığımı düşünüyorlardır ama bu durumu yaşamayan anlayamaz diye düşünüyorum. Bundan bir yıl önce biri bana gelse ve deseydi ki, birini bu kadar sevebilir misin, onun için canını verebilir misin, asker yolu bekleyip onu deliler gibi özleyebilir misin? Ben büyük bir ihtimalle güler geçerdim ve derdim ki, bu devirde böyle aşklar kalmadı. Ama şimdi düşünüyorum da Hüseyin'i kendi canımdan çok daha fazla seviyorum ve onu cidden deliler gibi özlüyorum...
Dün öğlen Reyhan Teyze beni aradı ve hafta sonu ne yapıyoruz, gidiyor muyuz dedi. Bende ona dedim ki Hüseyin'in çarşı izni alıp alamayacağı belli değil ve belki de vermeyebilirlermiş ama eğer verirlerse kesin gelirim sizinle dedim :) Reyhan Teyze o kadar şeker ki anlatamam (aman Maşallah) Neyse bunun üzerine bu haberi Hüseyin'e verebilmek için epeyi bir süre (yaklaşık 3 saat) onu aradım ama malesef bu müjdeli haberi ona veremedim. Ama bugün ne yapıp edip ulaşacağım ona, en kötü ihtimalle Üst Teğmen Şahip Şahin'i ararım, ondan sorarım izinli olup olamayacağını. Sonuçta bir çözüm yolu bulurum ben :)

Dün sevgilimin sesini duyamadığım için bugün tahmin edilebileceği üzere yine sinirliyim. Bir de bu sinirimin üstüne genel müdürüm Orhan Bey beni yine acayip sinir etti. Niye mi, her zaman ki gibi yine haksız yere bağırıp çağırdı, bir insanda bu kadar kompleks olmaz ki. Artık ufak ufak alışıyorum derken, her seferinde daha büyük kompleksliğiyle karşılaşmam bu işten bir an önce çıkmam gerektiğini düşündürtüyor bana. Ben buraya azarlanmaya gelmedim ve kimse beni yapmadığım bir şey yüzünden suçlayamaz. Hüseyin şimdi burda olsa kesin başka iş aramam için beni teşvik ederdi ama o yok :( Ona da hiç bir şey söylemiyorum bu konuda, üzülmesin boş yere diye ama cidden dayanacak gücüm kalmadı. Çok kısa zamanda haberleşmeyle ilgili bir işte beni görürseniz hiç şaşırmayın. Burada tam anlamıyla Elektronik Mühendisliği de yapamıyorum artık, sürekli teklif sürekli ıvır zıvır işler. Yok reklammış, yok broşürmüş, yok bilmem ne...

Neyse bugün yine çok konuştum, benden bu kadar, yarın görüşmek üzere.
Sevdiceğimi çok ama çok çok çok özledim... Ve onu herşeyden çok SEVİYORUM :) Not: Resim tam yemin ederken çekilmiştir, yine çok yakışıklı benim sevgilim :)

Pazartesi, Eylül 19, 2005

Son 121 Günümüz
















Aşkım, canım, bitanem, sevdiğim, sevgilim, hayatımın anlamı, kalbimin sahibi,... kısacası herşeyim; Çarşamba'dan düne kadar seninle hiç konuşamadığımız için, ben her zaman ki gibi kendimi bütün hafta sonu çok kötü hissettim. Senin sesini bir saniye dahi olsa duysaydım hiç böyle olmayacaktı. Seni her sabah, öğlen, akşam aramama rağmen, sana bir türlü ulaşamadım çünkü hem koğuşun hem de gazinonun telefonları bozulmuş. Pazartesi'ne kadar da tamir edielemeyeceğini öğrendim. Ben de ne mi yaptım, Üst Teğmen Şahip Şahin bize hem dahilisini hem de cep telefonunu vermişti tören zamanı. Düşündüm ulaşamıyorum ve çok da merak ediyorum, aradım dahilisinden ve ilk başta kırk saat rahatsız ettiğim için özür diledikten sonra Hüseyin'e ulaşamadığımı ve sağlığını çok merak ettiğimi söyledim. O da ne zaman istersek arayabileceğimizi, sağlığının yerinde olduğunu, eğer istersem beni aramasını söyleyebileceğini söyledi. Ben de hemen atladım tabi, evet çok iyi olur dedim. Akşam canım sevgilim aradı ve epeyi uzun konuştuk, ondan önce kandil dolayısıyla Reyhan Teyze'yi aramıştım. Reyhan Teyze'ye Şahip Bey'den öğrendiklerimi bir bir anlattım, çok sevindi iyi olduğunu ve Pazartesi telefonların düzeleceğini duyunca. Bir de Reyhan Teyze'ye dedim ki ben her gün Hüseyin'e mektup yolluyorum, resimleri tab ettirdim, hem size hem de ona gönderiyorum dedim. Çok sevindi tabiki de...
Her gün mektup yazıyorum ya, o kadar güzel oluyor ki anlatamam, resmen yanımda oluyor o anlarda. Gerçi her an yanımda ama, mektup yazarak sanki kokusunu bile alabiliyorum :) (delirdim mi acaba) Onu o kadar özledim ki anlatamam, amma zor şeymiş hasret çekmek. Hasret çeken herkese kolay gelsin... Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, Aşkım'ı çok ama çok SEVİYORUM...
Not: Resimlerin hepsini cd'ye kopyaladım, bundan sonra resimsiz post olmayacak. Şimdi ki resim canımın içiyle benim yemeğe gittiğimiz Gelibolu'nun en güzel yeri İlhan'da çekildi, herkese tavsiye ederim :)
Alttaki resmi garson çekti (sevgilimin uyuduğu), diğerini ben :) (onda çok yakışıklı çıkmış)

Cuma, Eylül 16, 2005

TAM 124 GÜN


Bugün çok işim olduğu için ben ancak bu saatte aşkımın bloguna bir şeyler yazabiliyorum, bu yüzden çok üzgünüm. Dün gece telefon hatlarına acayip sinirlendim. Çünkü saat 8'de başladım çevirmeye, 8.15'te ancak düşürebildim ve açan çocuk dedi ki;
  • Asker: şu anda hatları meşgul, bağlayamam, 5 dakika sonra arayın
  • Ben: hatta bekleyebilirim, kırk saatte düşmüyor hattınız
  • Asker: hatta bekletemem, komutanımın evini arayıp, komutanıma bağlamam lazım, sadece bu telefondan dışarısı aranabiliyor
  • Ben: o zaman beni koğuşa değilde gazinoya bağlayın
  • Asker: gazinonun telefonu bozuk, 5 dakika sonra arayın en iyisi
  • Ben: :((((
Herneyse 5 dakika sonra tabiki aradım ve bu sefer 3-4 aramadan sonra düşürdüm. Bu sefer de Hüseyin'lerin koğuşu tamamen boştu ve telefona kimsecikler bakmadı :(, yine konuşamadım...
Saat 9'da tekrar başladım denemeye ve tam 45 dakika redial tuşundan sonra ve düşüremedikten sonra pes ettim :(, yani dün çok istememe rağmen sevgilimin güzel sesini duyamadım. O yüzden bugün çok sinirliyim, kimse yanıma yaklaşmasın.
Neyse ki akşam ablamlara gideceğim ve sevdiceğimin resimlerini cd'ye kaydedeceğim, sonra da Cumartesi onları hem kendime, hem ona (bir kısmını), hem de Reyhan Teyzelere tab ettireceğim.
Bugün çok işim olduğundan ve ben o işleri hala bitiremediğimden bugünlük burada son veriyorum. Pazartesi'den itibaren yeni resimleri koyabileceğim blogumuza...
Aşkım seni çok ama çok ama çok ama çok ama çok çok çok ÖZLEDİM.... Ve tabi ki çokkkkkkkkkkkk SEVİYORUM (ki sen bunu zaten biliyorsun)
Not: Resimdekiler, tahmin edileceği üzere Reyhan Teyze ve Hamit Amca, yani canım sevgilimin şeker annesi ve tatlı babası :)

Perşembe, Eylül 15, 2005

125 Gün Nedir ki?


Aşkıma kavuşmama tam 125 gün kaldı, düşünücek olunursa o kadar da uzun bir zaman değil gibi duruyor başka insanlara ama bir de bana sormak lazım 125 kısa mı uzun mu diye. Bence Hüseyin'siz bir gün bile çok uzun, bu 125 gün sanki bana 1-1.5 yıl gibi gelecek diye düşünüyorum. Nasıl dayanacağım bilmiyorum ama eminim ki bittikten sonra aman ne güzeldi hasret çekmek, ne çabuk geçti diye düşüneceğiz. Çünkü onsuz geçen tam 35 günden sonra, insan arkasına dönüp baktığında, "aman ne çabuk geçti" diyor. Tamam çok zor oluyor ama bittikten sonra sanki çabuk geçmiş gibi oluyor. Umarım bu 125'te öyle çabuk geçer...
Dün ve ayrıldığımız günden itibaren hergün akşam 19.00 - 21.30 arasında sevgilimi arıyorum (Telefon numarası (286) 566 53 95, aramak isteyenler için) ama sevgilimle doğru dürüst konuşmak ne mümkün. İlk gün yoldayken aramıştım 2 dakika, 2. gün uyuyordu uyandırmış olmuştum :(, 3. gün telefon hep meşguldü ama sonra o beni aradı, 4. gün yani dün ise yaklaşık 20 dakika redial'a bastıktan sonra en sonunda ulaştım. O esnada Hüseyin arkada kitap okuyormuş ve canım sevgilim epeyi bir koşmuş ve yorulmuştu, kıyamam ben ona... Keşke daha önceden düşürebilseydim telefonu. Neyse durum böyle yani, askere ulaşmak amma zormuş. Bu arada dün Hüseyin'imi yerleştirmişler, teknik müdürlükte çalışıyor artık sevgilim. Orada bilgisayarlar varmış ama çok insan olduğu için her an kullanılmıyormuş. Yani istediğimiz gibi mailleşebileceğiz ve canımın içi istediği gibi blogumuzu okuyabilecek :)
Aşkım seni çooookkk seviyorum ve çooookkk özledim...
Not: Resimde şeker sevgilim çok süper çıkmış bence :)

Çarşamba, Eylül 14, 2005

Resimlerin Mükemmeliği


Dün akşam ablamlardaydım, bütün geceyi bilgisayarın başında resimlerle uğraşarak geçirdim. Önce resimleri bilgisayara indirdik (Günkut Abiyle), sonra ben onları (toplam 55 tane ama bir kısmında Koray da var) gruplara ayırıp, her bir mail accountumu deneyerek bir şekil bir yerlere göndermeye çalıştım ama ne mümkün. Yaklaşık 3 saatten sonra yapamayacağımı anladım ve bari bloglarıma 3 tane resim koyayım dedim. Resimlerin her biri o kadar güzel ki anlatamam. Bu görülenler daha hiç bir şey değil, benim sevgilim diye demiyorum ama acayip yakışıklıdır Hüseyin'im.
Sonra dün Pelinler'den çktık, bir baktım telefonum çalıyor, Hüseyin. Evdemisin diyor, o esnada bizim eve 10 dakika uzaklıkta bir yerdeydim ama 5 dakika sonra evde olurum dedim. Telefonu kapattıktan sonra tabiki depar atarak 5 dakika hatta belki de daha kısa sürede evde oldum. Birazcık bekledikten sonra aşkım aradı ve epeyi uzun konuşabildik :) Nişanımız hakkında bizimkilerle konuşup konuşamadığımı sordu. Bende annemle konuştum ama babam burda olmadığı için daha ona söyleyemedim, en geç 1-2 hafta sonra gelecek dedim. Hüseyin'in sesinden beklemek istemediğini anladım ama bu konuda yapabileceğimin pek de bir şey yok. Bu elimden gelenin en iyisi...
Aşkım bugünlük bu kadar yazıyorum, seni çok ama çok seviyorum ve çoookkk özledim...
Bu arada şafak 126 :)
Not: Resmi bu yazıyı yazdıktan tam 5 gün sonra ekleyebildim, yanımızdaki Reyhan Teyze...

Salı, Eylül 13, 2005

Ayrılırken Hissettiklerim


Aslında buraya ayrılırken hissettiklerimi yazmayacaktım çünkü Hüseyin bunları okuyabilir ve okuyunca da üzülebilir ama çok yazmak istedim.
Pazar günü Hüseyin bütün gün bir değişikti, daha bir sessiz olmuştu. Bende ona her seferinde üzülecek bir şey yok, ben yine geleceğim, hem düşünmemiz gereken ve düşününce sevineceğimiz nişanımız var diye bir şekilde hem onu hemde kendimi avutmaya çalıştım...
Ama ayrılma saatine yarım saat kala içimi bir sıkıntı kapladı ki anlatamam, korkunç bir şeydi. Bir yandan kendimi tutmaya çalışıyorum ağlamamak için, bir yandan da nasıl tutacağımı bilemiyorum. Saat 4'te onun arkadaşlarıyla buluşması ve ufak ufak "Fabrika'ya" gitmesi gerekiyordu, bende onunla arkadaşlarının gelmesini bekledim. Tabiki kendimi tutamadım, başladım ağlamaya ama görmesin diye epeyi bir çaba sarfederek. Aşkım gördü tabiki...
Daha sonra 5'e kadar iki arkadaşıyla sahilde bir yerde çay içtik ve saat tam 5'te beni Esralar'ın yanına bıraktı. Bu sefer kendimi tutabildim ve ağlamadım ama arkasını döner dönmez çok kötü oldum ve tabiki ağladım. Çok değişik bir ayrılıktı ve cidden çok zordu.
Allah başka ayrılıklar vermesin, bu yine bir şey değil, 127 gün nedir ki, göz açıp kapayana kadar geçecek diye ümit ediyorum...
Not: Resim aşkımdan ayrılmadan tam 5 dakika önce :(

Şafak 127


Bugün şafağa tam 127 gün var, Ekim'in 10'unda bu rakam çift hanelilere düşecek (yani 99'a), 30 Ekim'de ise geri sayımda illere geçilecek (yani 81 ilin sayımı). Kısacası öyle çok da bir zamanımız kalmadı (Polyannalığım tuttu yine).
Ben ayın 24'ünde yani doğumgünümde Hüseyin'in yanına gitmeyi düşünüyorum ama gidemeyebilirim. Nedeni ise Hüseyinler'in Ekim başında denetimleri olduğu için bu aralar epeyi bir sıkı tutuyorlar ve Ekim'e kadar çarşı izni bile vermeyebilirlermiş. Vermeseler de denetleme geçtikten sonraki ilk izin verdiklerinde giderim napıyım. Büyük ihtimalle Reyhan Teyze ile gidebilirim (tabi onun doğalgaz işleri biterse o zamana kadar). Dün Reyhan Teyzeyle konuştum, evde tadilat olduğundan gelemeyebileceğini ama biterse geleceğini söyledi. Gelemese de problem değil, ben tek başıma da gidebilirim. Eğer tek başıma zor gelirse alırım kuzen Nevra'yı (kızı sürüklemiş gibi olurum ama o gelir benle diye düşünüyorum) atlarız otobüse, gideriz Gelibolu'ya akşama da döneriz kuzen kuzen :) (Kuzen nasıl fikir ama, daha senin haberin bile yok ama olsun)
Dün bütün akşam saat 7'den 9.30'a kadar Hüseyin'e ulaşmaya çalıştım ama malesef ulaşamadım. İlk 7.15'te telefon meşgul değildi ve ben çok sevinmiştim ama sevincim kursağımda kaldı çünkü o esnada malesef yemektelermiş :( 9.30'da da telefon meşgul olunca, daha fazla aramıyım dedim ama saat 10'da dayanamadım ve yine aradım. Bu sefer konuşabildik ama canım sevgilimi yatağından kaldırmışlar :( Minik kuşumu uyandırdım yani, aşkım çok çok üzgünüm, bir daha yapmayacağım bunu...
Bugünlük yine bu kadar yazıyorum, seni herşeyden çok ama çok seviyorum ve ben seni şimdiden çok ama çok özledim....
Not: Resim yakışıklı sevgilim ve benim ilk doğru düzgün sarıldığımız andan bir dakika sonra :)

Pazartesi, Eylül 12, 2005

Yemin Töreni


Canım sevgilimin yemin töreni mükemmeldi çünkü benim sevgilim kusursuzdu. Kamuflajın bir askere bu kadar yakıştığı hiç olmamıştır diye düşünüyorum. O kadar güzel taşıyordu ve o kadar yakışıklı olmuştu ki anlatamam. Bir sürü asker vardı orada ama en süperi benim sevgilimdi(gerçi ben Hüseyin'den gözümü alamadığım için diğerlerini pek görmedim).
İlk baştan anlatmam gerekirse;
Otobüse bindim ve sabah 5.15'te Gelibolu otogarında oldum. Saat 6.15 gibi Reyhan Teyze ve Hamit Amca geldiler. Onlarla da orada biraz oturup, çay içtikten sonra çarşıya gittik. Kahvaltı ve Reyhan teyzesinin halasının kızına gittikten sonra saat 11'de yemin töreni için Yıldırım kışlasına gittik. Bir sürü asker vardı ve o kadar askerin arasından Hüseyin'i görmeme imkan yoktu ama nasıl oldu bilmiyorum ben Hüseyin'i çok uzaktan tanıdım ama emin olmadım. Tam ben ağlamaya başlamıştım ki ve gördüğüm acaba o mu diye düşünürken Hüseyin başını yana doğru eğdi ve bende o şekilde emin oldum :) Sonra yemin töreni acayip mükemmeldi, cidden herşey kusursuzdu. Bir sürü resim çektim. Resimlerin hepsini tabiki buraya koyacağım ama daha hazır değiller. O yüzden bugün hiç resim koymayacağım buraya.
Neyse yemin töreni bittikten sonra Hüseyin'in asıl yerleşeceği yere yani askeri fabrikaya gittik. Orada bize koğuşları, banyolarını, gazinoyu,.. kısacası her yeri gösterdiler. Biz epeyi beğendik, çok temiz ve güzel bir yer. Kötü olan tek şey, bir koğuşta çok yatak olmasıydı.
Oradan da çıktıktan sonra çarşıya gittik ve akşam 11'e kadar annesi babası ve biz hep beraberdik. 11'de Reyhan Teyzeler İstanbul'a dönmek üzere yola çıktılar.
Sonra gece benim kuzenim Esra, manevi abim Özgür ve yeğenim Koray geldiler. Tüm haftasonunu buraya yazmayacağım tabiki ama özetle herşey acayip güzeldi, kusursuzdu ve ben sevgilimi çok ama çok seviyorum. İki haftada bir çarşı izini olacak ve o izinlerin çoğunda ben orada olmayı planlıyorum.
Şimdilik bu kadar yazıyorum, Hüseyin'i çok fazla seviyorum.
Bu arada Hüseyin 18 Ocakta kesin geliyor ve 25 Ocakta bizimkilerle tanışıyor. Sonra da 11 Şubatta biz nişanlanıyoruz diye bir planımız var. Umarım plan tarihinde bir değişiklik olmaz ve bu planımız gerçekleşir :))))
Not: Resim Hüseyin'ime ilk en yakın olduğum an, resim çekmemiz için poz verdikleri an :)